Niteliksizlere Yer Yok!

Sosyal hayatımızın en düşük hacimli seviyesine indiği son bir yıla yayılı pandemi günlerinde sinema salonlarından kopmuş olmanın hüznü tarif edilemez bir halde. Zarurete dayalı bu ayrılığın geri dönülmez şekilde nihayete ereceği günleri dört gözle beklerken evlerimizde geçirdiğimiz zamanın en büyük hissedarlarından birisi de hiç şüphesiz ki filmler olmakta. İşte esas meselemiz de bu hissedarlığın görkemini gölgeleyebilecek bir rakibin iyiden iyiye belirgin hale gelmesi. Tahmin edileceği üzere dizilerin varlığından söz ediyorum. Aslında filmler ile diziler arasındaki rekabet pandemiden önce de artan düzeyde devam ediyordu. Fakat filmlerin, pandemi günlerinden ötürü er meydanını yani salonları bir süreliğine de olsa kaybetmiş olması, alışkanlıklarımız içerisinde dizilerin varlığının daha da artmasına kapı aralamış oldu.

Ülkemizde sinema salonlarına duyulan toplumsal ilginin anbean azalışı, 70’li yıllarda televizyonun yaygınlaşmaya başlaması ile gerekçelendirilir çoğu kez. Fakat içerik ve doyuruculuk yönünden filmlere kıyasla dizilerin zayıf kalması ve etki güçlerinin anlık oluşu sebebiyle mecralar farklılık gösterse de filmlere olan ilgi devam etmiş ve çıtır çerezlik dizilere karşı tercih edilen olmuştur. Günümüzde ise işler farklılaştı. Özellikle dış yapımların teknik kabiliyet açısından bir sinema filmi ile yarışacak düzeye gelmesi ve hepsinden öte, eskisi gibi yeni bir bölüm için koca bir hafta bekleme zaruretinin dijital mecralar yoluyla ortadan kalkmış olması, filmlere ayrılan zamanın, peşi sıra izlenmeye başlanan dizi bölümlerine ayrılmasına sebebiyet verdi. Pandemi günlerinden önce bir sosyal etkinlik olarak evden dışarıya adım atmak olarak da görülen sinema salonu ziyaretleri pandemi günlerinde askıya alınınca, evde anbean dizi izleyen izleyicilerin filmlere müstesna bir zaman dilimi ayırmasına psikolojik olarak mani oldu. Dizi bölümlerinin bir sonraki bölüme karşı yüksek merakla nihayete ermesinden kaynaklı olarak bir günde koca bir dizi sezonu bitirmeye kadar varabilen bu yüksek ilgi mevcutken, yeni yapımların sinema salonu yerine evden erişilebilir mecralarda ilk gösterimlerini yapmaları, sinemanın o geniş dünyasını dizilerin televizyon hacmine eşit seviyeye getirdi.

Pandemi sonrasına dair öngörülerde insanların kapalı ortamlara hatrı sayılır bir süre dahilinde ilgi göstermeyecekleri dillendirilirken, algılarımızda bir dizi bölümü ile eşit seviyeye düşme tehlikesine düşen sinema filmlerinin asli mecrası olan sinema salonlarına geri dönmedikçe o prestijli günlerine dönmesi de bir hayli zor gibi. Bir de bunun üstüne, dijital platformların kendi üyeleri için çektirdiği ve salonlarda gösterime girmeyen filmler eklenince, filmlerin salonlardan beyazcama daha da yakınlaşmasına ilave bir neden doğmuş oluyor.

Tüm bu gerekçelerin varlığı da hesaba katıldığında, geçici süre kullanım dışı kalan sinema salonlarının yeniden açılışı ile birlikte sinema yapımcılarını eskisine kıyasla daha da çetrefilli günler bekliyor. Ülkemiz sinemaları açısından konuya yaklaştığımızda, uzunca bir süre gişeyi birkaç belli ismin komedi türü yapımlarının beslediği gibi acı bir gerçeğin de varlığını göz önüne getirdiğimizde, pandemi sonrasında taşıma suyuyla değirmenin dönmeyeceği açık bir şekilde ortaya çıkmış oluyor. Alışveriş merkezleri dışındaki sinema salonlarının teker teker kapanışını buruk bir şekilde izlerken ve aynı durumun mevcuda direnen sinema salonları için de acı bir realite olarak yaşanabileceği ihtimali tüm sıcaklığı ile varlığını hissettirirken, filmlerimizin nitelikten ve sağlam bir öyküden mahrum bir halde izleyicinin beğenisine sunulması, faturanın geçmişe kıyasla çok daha sert bir şekilde kesilmesine yol açacaktır. Bu yüzdendir ki, uzun yıllardır tartışılan nitelikli senaryo kavramı, bundan sonraki süreçte film çekecek sinema insanları açısından olmazsa olmaz bir kilit taşı haline gelecektir. İzleyici motivasyonunun tekrar sağlanması hiç de kolay bir durum değilken, niteliği ve estetiği öncelemeyen filmler, sadece kendi başarısızlıklarına değil, sinema salonlarına duyulacak iştahın da kesilmesine yol açacaklardır.

Sinema sektörünün, pandemi sonrasına kendisini hazırlaması şu koşullarda kolay olmayacak olsa da, izleyicide biriken salon hasretinin nitelikli yapımlarla kucaklaşması, eskisinden daha yoğun bir ilgiye de sebebiyet verebilecektir. Diziler ve dijital mecra filmleri karşısında şu an geri durmuş halde bulunan sinema filmlerinin yeniden başrolde yer alması, sinemaseverler için en büyük temenni kabilindeyken krizi fırsata çevirmek, mahir ellerle vücuda gelecektir. Bu durumun, sadece izleyici motivasyonuna değil, arkadan gelen yeni sinemacılara da büyük bir umut ışığı vereceği aşikardır. Özellikle kısa filmlere yoğun bir genç kitle ilgisi mevcutken, hem izleyicileri hem de film yapımına karşı meraklı olanları çift yönlü olarak kazanmak, bir taşla iki kuş vurmak manasına gelecektir.

1986 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden 2008 yılında mezun oldu. Öğrencilik yıllarından itibaren çeşitli film atölyeleri ve akademi çalışmalarına katıldı. Çeşitli kurumsal firmalarda sürdürdüğü profesyonel iş yaşantısı ile birlikte 2012 yılından bu yana Film Arası Dergisi’nde film kritikleri ve çeşitli sinemasal araştırmalar yazmaktadır. Aralık 2013 döneminden itibaren derginin Yayın Kurulu Üyesi’dir. İngilizce bilmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir