İstanbul Film Festivali’nden Kısa Kısa – 3

İstanbul Film Festivali macerası filmden filme koşturmayla sürerken, gösterilen filmlerle ilgili notlarımızı yayınlamaya devam ediyoruz. Bu dosyada ele aldığımız filmler Bataklık, ’71 ve Taşa Yazılmış Hatıralar.

’71 – Yann Demange
Filmin Puanı:4,8/10

filmarasi-71-jack-o-connell
Bir ilk film olan ’71, Britanya sineması içerisinde ayrı bir yeri olan İRA filmlerinin yeni bir örneği. Belfast’a düzenlenen bir tatbikat sırasında halkın ve aktivistlerin şiddet dolu sert tepkileriyle karşılaşan ekip geride iki askeri unutur. Saldırı sırasında arkadaşı kollarında can veren er Gary Hook, kargaşadan yararlanarak kaçar ve Belfast sokaklarında İRA aktivistleriyle arasında bir kaçma kovalamaca başlar. Seyirci olarak kaçak bir askerin peşinden yapılan ısrarlı takip ülkelerini istila eden düşmana karşı geliştirilen tepki olarak yorumlanacak olsa da, ilerleyen bölümlerde senaryonun asıl hedefinin devletlerarası büyük resme dikkat çekmek olduğu anlaşılıyor. Bir askerin hayatının büyük devlet politikaları ve çekişmeleri arasında ne kadar değeri vardır? ya da varsa bile bu ne kadar hesap kitap kokmayan bir politikayla bağlantılır? gibi esaslı soruları da devreye sokmaya çalışıyor yönetmen Yann Demange.

Karakterinin ardı sıra taktığı kamerasıyla Belfast sokaklarında, her dönemecin ölümle burun buruna gelinme riski taşıdığı bir aksiyonu da barındırıyor içerisinde; Gary’nin İRA’lılardan kimliğini gizlemek için verdiği mücadelenin eseri olan gerilimi de. İlkini yaparken bir ilk film olduğunu sonuna kadar hissettiriyor; hareketli kameranın çok da profesyonel olmayan, özellikle geçiş sahnelerinde sıkıntıların baş gösterdiği bir amatörlüğe teslim edildiği yorumu yapılabilir. Ayrıca filmin ilk yarısındaki kaçış sahnelerinde Belfast şehrinin ve ara sokaklarının daha işlevsel kullanılması beklenebilirdi. Gary’nin kapana kısılmışlık hissinin daha yoğun hissedilebilmesi adına kentin dar sokakları, çıkmazları, harabeleri hem mekânsal olarak hem de görüntü yönetimi (özellikle ışıklandırma) açısından daha yaratıcı biçimde öne çıkartılabilirmiş. Filmin ikinci yarısında sitede gerçekleşen kaçma-kovalamacanın daha işlevsel ve kaotik bir atmosfere ortam hazırladığı ise rahatlıkla söylenebilir. Fakat o noktada da gerilimi tırmandırması için devreye sokulan ordu-İRA-köstebekler üçgeni yeterli derecede güçlü malzemeler sunmuyor. Bu noktada ordudaki ajan karakterlerin çok öne çıkamayan oyunculukları ve baskın sahnesinin oldukça yavan bir stratejiye kurban edilmesi gibi faktörler filmin elini zayıflatıyor. Finale doğru devletin çıkarları uğruna insanını nasıl yiyebileceği, önemli olan insan değil devletlerin çıkarlarıdır sonucuna ulaşması ve İRA’nın da yekpare bir örgütten öte kendi içinde de anlaşmazlıklar bulunan küçük çaplı fraksiyonlara bölünmüş olduğunu göstermek filmin de kayda değer mesajlarıydı. Yönetmenin filmin başı ve sonunda Gary ve bakımevindeki kardeşi arasında kurmaya çalıştığı bağın kullanım şekli ise ‘71’in bir ilk film olduğunu bariz biçimde hissettirdiği, fazla şablonik ve zorlama anlam yaratma çabasından öte değildi.

Bataklık – Alberto Rodríguez
Filmin Puanı:5/10

filmarasi-La-Isla-Minima-2
Juan ve Pedro birbirinden farklı yöntemleri olan, biri emekliliği yaklaşmış diğeri ise otuzlu yaşlarında iki polistir. İkisi de aynı zamanda Endülüs’teki bir seri katil cinayetini çözmek için sürgün göreve yollanmıştır. Goya Ödülleri’ni tam manasıyla silip süpüren Bataklık 80’li yılların diktatörlükten demokrasiye geçiş sancıları yaşayan İspanya’sında geçen, katil kim sorusunun peşinden giderken karakterler arası çatışmalardan, zıtlıklardan güç almaya çalışan bir polisiye. Karakterlerden yaşlı olanı diktatörlük döneminin pisliklerine bulaşmış kirli bir geçmişe sahipken, diğeri demokrasi dönemini, dürüstlüğü temsil eder. Hikâyenin cinayet çözme tarafına bakıldığında rahatlıkla dağ fare doğurdu yorumunu yapabiliriz. Filmde hikâyenin geçtiği coğrafyanın bataklığı andırır, nemli ve kokuşmuş atmosferi kesinlikle filmin en büyük avantajı konumunda. Karakterlerin uçsuz bucaksız coğrafyada geçen suçlu takip sahnelerinin uzak ve tepe çekimleri muhteşem görsel güzellikler armağan ediyor seyirciye. Fakat hikâye boyunca iki polis arasında bir türlü sağlanamayan uyum, olayı çözme sürecini de negatif olarak etkiliyor. Bu faktörün yanında hikâyenin filmin temposunu düşüren birçok kola bölünmesi, seyircinin de takibini zorlaştırıyor.

Taşa Yazılmış Hatıralar – Shawkat Amin Korki
Filmin Puanı:2,4/10

filmarasi-Taşa-Yazılmış-Hatıralar
İki Kürt arkadaş Saddam Hüseyin tarafından Irak Kürtleri’ne uygulanan El-Enfal Katliamı’nı konu eden bir film yapmak için yola çıkarlar. Katliamın izlerini taşıyan boş bir hapishanede çekilecektir film. Karakterlerden biri yönetmen, diğeri de yapım işlerinden sorumludur. Ekibin önünde erkek ve kadın başrol oyuncular konusunda belirsizlikler vardır. Film sonraki aşamada oyuncuların bulunma ve film çekim sürecini işlemeye çalışıyor. Taşa Yazılmış Hatıralar’ın öncelikli olarak büyük anlamlar taşıyan adını aldatıcı bir şekilde kullanmasıyla seyirciyi aldatan bir film olduğunu vurgulamalıyız. Filmin sadece tek sahnesinde kadın karakter tarafından geçmişe ait izler üzerinden bir hesaplaşma/bellek tazeleme yapılıyor. Filmin El-Enfar adını çok sık kullanmasına karşın hikâyede herhangi bir şekilde geçmişin izlerini, bugüne yansımalarını göremememiz büyük bir boşluğa işaret ediyor. Yönetmen tüm hikayeyi parodi yapma üzerine yapılandırıyor. Kadın karakter üzerinden geleneksel bakışı ve toplumsal hafıza yitimini eleştiren film, yönetmenin yurtdışında yaşayan eşi ve çocuğu üzerinden de vatanından uzak bir yerde olma haline değiniyor. Artık ezberlenmiş kalıpların, karton karakterlerin, beylik söylemlerin ortalığı kapladığı bir eleştiri mekanizmasından bahsedebiliyoruz.

Yönetmen film içinde film yöntemini kullanarak katliamı kurmaca bir film aracılığıyla yansıtabilmek için yola çıkıyor. Yönetmenin gerek film yapım süreci gerekse de toplumsal ve siyasi eleştiri yapabilme imkanı sağlaması açısından elinde böylesine geliştirilmeye açık bir alan olmasına karşın üçüncü sınıf reality show seviyesinde mizansenin ve üçüncü sınıf arabesk video klip düzeyinde absürt oyunculukların yer aldığı, ele aldığı konuya çok ucuz bir parodiyle yaklaşan film festivalin de eb zayıf filmlerinden birisi olmakta zorlanmıyor. Yönetmen karakterinin uzaklara bakarak dertlendiği ve içinde bulunduğu coğrafyanın çektiği acıları bu bakışlara yüklemeye çalışan film doğal olarak başarısız oluyor. Filmin girişinde erkek oyuncunun rol aldığı video klip üzerinden yapılan ve seyirciyi de haklı olarak bolca güldüren parodinin seviyesinde seyrediyor filmin tamamı. Bu durumu tanımlamak için ava giderken avlanmak ya da parodinin parodisi olmak tabirlerini kullanabiliriz. Filmin ayrıca müteahhit yapımcı ve şarkıcı oyuncu karakterler üzerinden yapmaya çalıştığı düzen eleştirisi belki önemli bir adım ama eleştirinin yansıtılma şekli aynı amatörlükten sıyrılamadığı için etki gücü de sınırlı oluyor.

Sinema her şeyim. Hayallerim, bir şekilde hangi alanı olursa olsun temas halinde olmak istediğim, hayatımın vazgeçilmezi..Woody Allen, Dardenne Kardeşler ve Reha Erdem'in sinema dünyalarından tarifsiz bir şekilde etkilenirken; sinema tarihinin en iyi filminin Yurttaş Kane olduğu üzerine düşüncem, seyrettiğim her filmle biraz daha pekişiyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir