“Herkesin Yası Yaşayışı Farklıdır”

Söz Kısa Filmcilerde röportaj serisinin 94. haftasından herkese merhaba. Konuk ettiğim yönetmenlerden ilk kısa metrajına imza atmış olanlar ise serinin en özel isimleri arasında yer alıyor hiç kuşkusuz. Onların sinema yolculuğundaki ilk adımlarında yanlarında olmak ve ürettikleri işi daha çok sinemasevere ulaştırmak kendime adıma büyük mutluluk oluyor. Onlardan biri olan genç yönetmen Beril Tan da Farklı Bir Yas isimli ilk kısa metrajıyla bu haftaki konuğum. Başrolünde Ilgıt Uçum’un yer aldığı film, babaannesinin ölümü üzerine memleketine dönen Gün’ün cenaze törenleri ve yabancısı olduğu kültürle yüzleşmeye başlamasını anlatıyor.

Filmin yönetmeni Beril Tan ile gerçekleştirdiğim bu röportajda filmi, hikayesi, çekimleri, gelecek hedefleri ve merak ettiğim başka noktaları da konuşma fırsatı buldum.

Herkese keyifli ve ilham veren okumalar.

Film hakkında konuşmadan önce ilk olarak sizi tanıyalım. Beril Tan’ı bize nasıl anlatırsınız?

2000 yılında İzmir’de doğdum. Babamın mesleği sebebiyle hep seyahatle geçen bir hayatım oldu. Birkaç şehirde ve hatta ülkede yaşadım diyebilirim. Farklı kültürleri görmenin ve özellikle onlarla birlikte yaşamaya çalışmanın insanın vizyonunu çok genişleten bir durum olduğunu düşünüyorum. Ortaokulda sinema yapmaya karar verdim. Türkiye’de sinema okumak durumundaydım. Böylelikle üniversite sınavı sonrası, tek bir tercih yaparak, direkt istediğim okulu ve bölümü yazdım. Üniversite sürecinde de, pandemiye denk gelmesine rağmen, sektörde ufak ufak deneyim kazanmaya çalıştım. Üniversite son sınıfa geçmeden önceki yaz yazmış olduğum Farklı Bir Yas bitirme projemdi ve aynı yıl T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sinema Genel Müdürlüğü tarafından seçilerek yapım desteği kazandı. Çok kısa bir zaman içerisinde filmi tamamladık ve festival süreci başladı. Şu sıralar hem onunla ilgilenmek hem de yeni bir kısa film üzerine çalışmaktayım.

Filmin yazım, hazırlık, çekim ve post prodüksiyonu ne kadar sürede tamamlandı?

2021 yılı nisan ayında farklı senaryolarla başlayıp onların değişim ve dönüşümüyle birlikte Farklı Bir Yas doğdu. İkinci yardımcı yönetmenim Aysu Şinik’i koca bir yaz revizelerimi danışarak darlamam sonucu yaz sonu tamamlanmıştı. Sonra yapımcım Serdar Canoğlu’nun, dolayısıyla Lumanes Film’in projeye dahil olmasıyla işler çok hızlı ve akıcı bir hal aldı. Ekim ayında bakanlığa başvurduk ve mart ayında bakanlığın da desteğini alır almaz yola çıktık. İki aylık hazırlık süreciyle mayıs başında sete çıktık. Üç günlük bir setle çekimlerimizi tamamladık. Sonrasında hiç vakit kaybetmeden post prodüksiyon sürecine girdik. Ağustos başında filmimiz hazırdı. Aşağı yukarı bir yıl sürdü diyebilirim tüm süreç için.

Ayrıntılara geçmeden önce filmin hikayesinin nasıl oluştuğundan bahsedelim dilerseniz. Kurgusal yönü mü daha ağır basıyor yoksa tanık olduğunuz bir olay/durum mu Farklı Bir Yas’ın temellerini attı?

Tanık olduğum hatta neredeyse ezber ettiğim bir durum sonucu çıktı diyebilirim. Aralık 2020’de en yakın arkadaşım olan, anneannemi aniden kaybettim ve hemen ardından 2021’in nisan ayında da, yine ani bir ölümle, dedemi. İkisiyle de beni büyütmüşler gibi çok yakındım. Birini kaybetmenin hissini onların ölümüyle deneyimledim. Ve dahası hem madden hem de manen yas sürecini. Şanslıyım ki ben Gün gibi yalnız değildim, ailem ve sevdiklerimin desteği ile geçirdim bu günleri. Fakat yas süreci çok acayip bir süreç, bazen yapayalnız olmak istiyorsun bazen de destek arıyorsun. Sürekli değişen ikilemlerle ve duygularla dolu bir zaman.

Kısa film türünde sinemacılar açısından fon bulmak uzun metraja nazaran daha çetrefilli bir süreç. Farklı Bir Yas ise T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı destekli. Fon bulma ve yapım süreci nasıl gelişip ilerledi?

Kesinlikle, bakanlığa başvurumda yapımcım Serdar Canoğlu’nun payı büyük. Farkı Bir Yas’ı okur okumaz çok emindi bakanlıktan destek alınacağına. Nitekim öyle de oldu. Başvuru prosedürleri biraz yorucu ve detaylı fakat kendisinin desteğiyle birlikte hızla başvurduk. Maalesef şöyle bir gerçek var ki sektör kaşeleri ve güncel ekonomi ile yalnız bakanlık desteği yetmiyor. Farklı yerlenden fon bulmaya çalışsak da ülkemizde kısa film için maddi olarak destek veren çok az yer var. Bu nokta şansım ailem oldu. Ailem, Farklı Bir Yas’ın geri kalan maddi desteğini tamamlayıp sponsor oldular. Maddi imkanlar tamamlandıktan sonra yapımcım ile yoğun bir gayretle çalışıp harika bir ekip kurduk. Yine, benim için ne büyük mutluluk ve şans ki alanında inanılmaz yetenekli ve başarılı birçok insan gönüllü olarak hayalime ortak olup benimle çalışmayı kabul etti.

Anneannesinin ölümü üzerine memleketine dönen Gün’ün hiç alışık olmadığı cenaze töreni ve yabancısı olduğu kültürle yüzleşmesini izliyoruz. Gün’ün yabancısı olduğu cenaze işlemlerinin tamamında süreci tek başına idame etme çabası ise film boyunca farklı çatışmaları yüzeye çıkarıyor. Bu noktada zıt kutupların çatışmasını ve arasındaki dengeyi senaryo yazım sürecinde nasıl kurguladınız?

Benim yabancısı olarak yas süreciyle ilgili deneyimim yalnız değildi. Ona rağmen, aklımda çok zorlandığım ve öfkelendiğim fazlaca an var. Gün karakteri ise aslında çok da yabancı değil. Çok küçükken annesini ve babasını kaybetmiş bir karakter. Fakat tabii ki hatırlamıyor süreci, duygusu hariç. Süreç duygusal olarak zaten hayli zorken bir de “kolaylaştırmak” amacıyla var olan gereklilikler, işleri daha da karıştırıyor. Hele bir de bunları yapmaya çalışırken yalnızsan ve maalesef, özellikle, yalnız bir kadınsan daha da zor oluyor. Deneyimlerken de kendimce, gözlemlerim esnasında, sorguladığım bir şeydi. Acaba yalnız ve sürece yabancı olan bir kadın tüm bunları nasıl yaşar?

Gün’ün sürekli bir engel ve zorluklarla karşılaşması, onu bir yandan yıldırırken bir yandan da başarması için motive ediyor. Sizin kendi yaşamınızda bu duyguları hissettiğiniz bir an oldu mu?

Farklı Bir Yas’ı yazarken tam olarak böyle hissettim. Baştan sona bir senaryo yazıyordum sonra tam olarak anlatmak istediğim bu değil deyip içime sinmediğinden komple siliyordum. Birkaç kere sil baştan senaryo yazmak çok zorladı beni. Ama çok geliştirdi de tabii. Çok kez pes etmek istesem de başta kendime verdiğim anneannem ve dedem için bir film yapma sözü beni hep devam ettirdi.

Cenaze sürecinde Gün’ün tek başına üstlenmesi gereken bir sorumluluk var fakat çevresinden gelen “Hem acılısın hem de kadın başına zor bu işler” cümlesi, ataerkil toplumun dayattığı cinsiyet rollerine de bir eleştiri getiriyor. Yaşamımızdaki bu tür durumlara cinsiyetlerden bağımsız olarak insani anlamda bakmamızı bir gün ihtimal dahilinde görüyor musunuz?

Bence ihtimal dahilinde görme umudu devam etmemizi sağlıyor. Böyle bir cümleyi Zekiye karakterinden duymak çok sinir bozucu olsa da maalesef doğru olarak kabul edilen bir şey söylüyor. Ataerkil toplumlarda kadınların tek başına bir işin üstesinden gelebilme durumu kolay kabul edilebilir bir şey değil. “Beceremeyecek” inancı çok baskın. Hele ki yas tutuyorsan asla gelemez bir şey elinden. Hatta o yüzden cenaze sahnesinde, Zekiye helva yerkenki şaşkınlığını Gün’ü takdir ederek vurguluyor. Zekiye karakteri de böyle bir toplumda yaşayıp, bunu normal olarak görüp büyüyen insanlardan biri. Fakat artık bu durumun özellikle ülkemizde sorgulanmaya ve temelinin sarsılmaya başladığını düşünüyorum. Ufak da olsa. Böyle bir toplumda yaşayan bir kadın olarak, bana umut veriyor.

Filminiz, manevi duygularla maddi kaygıları aynı düzlemde karşı karşıya getiriyor. Cenaze evinde bir acı yaşanırken bir tarafın gelen misafirlere yemek ve hediye verilmesini önermesi, mezarlıkta ölülerin mezarlarıyla ilgilenip onlara dua eden adamın maddiyat kaygısı bu anlamda içinde yaşadığımız toplumun geçirdiği değişimi de ortaya koyuyor. Aslında bu pek çoğumuzun günümüz modern dünyasında ve Türk toplumunda karşılaştığı bir durum. Maddiyatın getirdiği kaygılar artık tek amacımız mı sizce?

Tek amaçtan ziyade ön planda denilebilir bence. Belki dünyanın bulunduğu güncel durum, belki ülkemizdeki ekonomik sıkıntı ve hatta yarın neye uyanıcağız acaba kaygısı bunu tetikliyor. Kültür olarak maddi anlamda bir şeyleri göstermeyi ve görmeyi çok sevdiğimizi düşünüyorum. Yas gibi hiçbir şeyi doğru düzgün düşünemeyip, adeta uzay boşluğundaymışçasına hissettiğiniz bir süreç de bu duruma dahil olmuş. Ölenin arkasından yapılması şart durumlar olarak işlenmiş. Bana hep bir besleme, ağırlama gösterisi gibi geliyor. Yas tutana iyi gelme amacıyla konulmuş. Fakat kime göre ve neye göre. Herkesin yası yaşayışı farklıdır diye düşünüyorum.

Filminizde hiç müzik yer almıyor. Bu durum projenin başından bu yana istediğiniz bir tercihti?

Aslında başta filmin sonuna düşündüğüm bir müzik vardı. Fakat filmin büyük dokunuşlarından biri olduğunu düşündüğüm kurgusunu yapan, aynı zamanda yapımcım, Serdar Canoğlu’nun fikri oldu bu. Sona müzik koymamak. Son sahnenin seyircide bıraktığı o etki ile kalıyoruz bir süre. Bu haliyle çok daha kuvvetli olduğunu düşünüyorum.

Gün aynı zamanda çevresi ve onların fikirleri tarafından da kuşatılmış ve sıkıştırılmış bir karakter. Sizin için “sıkışmışlık” neyi ifade ediyor?

Benim için sıkışmışlık hissi boğulmak hissi gibi. Birçok duruma ya da duyguya aynı zamanda maruz kalmak ve çıkış yolu bulamamak gibi. Beni direkt yas sürecime götüyor.

Filminiz 4:3 formatında. Dilerseniz bu tercihinizi konuşalım bir de.

4:3 bana sıkışmışlık hissini veren bir format. Görüntü yönetmenim Ece Latifaoğlu ile yas duygusunu ve süreci nasıl bir sinematografiyle verebiliriz diye konuşurken kendisinin verdiği bir fikir oldu. Görüntüyü kenarlardan kırparak Gün’ü sıkışık bir şekilde göstermenin bu duyguyu daha yoğun verdiğini düşünüyorum.

Filminizin başrolü Ilgıt Uçum, karakterin o donuk fakat kararlı yapısını son derece doğal bir biçimde yansıtmayı başarıyor. Kendisiyle çalışmak ve süreç içindeki o oyuncu yönetimi nasıl ilerledi?

Daha senaryoyu yazarken Gün karakteri hep Ilgıt’tı benim için. Kendisiyle samimi değildik çok ufak bir tanışıklığımız vardı. Ilgıt gibi harika bir oyuncunun bu donukluğu, o duygu ve süreci canlandırırken çok iyi verdiğini düşünüyorum. Hazırlık sürecine başlar başlamaz ilk işim Ilgıt’la iletişim kurmak oldu ve ilk olarak yazarken onu hayal ettiğimi söyleyerek söze başladım. Çok tuhaf tesadüfler oldu. Ben yazmadan kısa bir zaman önce, bir akrabasını kaybettiğini dolayısıyla yas duygusunu taze yaşadığını ve anneannesiyle de çok yakın olduklarını anlattı. İkimiz de terapide gibi konuşup duygularımızı döktük. Gün karakteri böylelikle derinleşti. Aynı şekilde Feri Güler ve Ali Seçkiner Alıcı gibi usta oyuncularla çalışmak da bana yönetmenlik açısından çok şey öğretti.

Farklı Bir Yas senaryosunu yazıp yönettiğiniz ilk kısa metrajınıza imza attınız. Sizin için bu ilk macera nasıl bir süreçti? Hangi tecrübeleri edindiniz, neleri yapmamanız gerektiğini öğrendiniz?

Farklı Bir Yas bana senaryo yazımına nasıl yaklaşmalıyım deneyimini kattı. Yaşadıklarımdan yola çıkarak yazmak çok keyifli ve zordu. İnsanın kendisini gözlem yapması çok acayip bir şey. Oyun gibi geldi. O anlara geri dönmek, hissini hatırlamak, belki o hisle yaptığın hareketleri görmek. Aynı şekilde çevrenle ilgili de. Bir mercek tutup bakıyormuşsunuz gibi, farklı şeyler keşfedebiliyorsunuz. İyi geldi bana bu. Böyle devam edebilirim diye düşünüyorum. Tabii ki çok fazla şey ögrendim tüm film sürecinde, ama düşsem bile yumuşak düşüşler oldu. Ekibimin payı çok büyük bunda. Hayallerim ve inancım çoğaldı sayelerinde.

Dünya sinemasına baktığımızda kısa filmlere uzun metraj filmler kadar değer verildiğini görüyoruz. Nitekim Safdie Kardeşler, Luca Guadagnino, Yorgos Lanthimos, David Lynch ve Pedro Almodóvar gibi usta isimler kısa filmler de üretiyorlar. Bizim sinemamızda ise kısa filmlere daha çok uzun metraj çekmeden önce bir sıçrama tahtası olarak bakılıyor fakat son yıllarda bu durum değişmekte. Sizin bu konudaki düşünceleriniz neler?

İlk olarak acaba anlatmak istediğim hikayenin yoğunluğu, derinliği ve katmanları kısa metraja mı yoksa uzun metraja mı daha uygun, diye sormak çok doğru bence. Bu, kariyer basamağı olarak değil de anlatılmak istenen hikaye için doğru araç olarak değerlendirilmeli. Ülkemizde sıçrama tahtası olarak bakılmasından ziyade kısa metraj çekmenin yapım olarak daha kolay ve hızlı yapılabilir olduğunu düşünüyorum. Kısa metrajın bütçesel olarak uzuna göre daha hızlı imkan bulunup yapılabileceğini göz önünde bulundurursak daha doğru olur.

İlerleyen süreç için üzerinde çalıştığınız başka projeler varsa ufak tüyolar alabilir miyiz?

Üçleme yapma hayalim var. Üç kısa metraj, kadın hikayesi. Farklı Bir Yas ilkiydi. Yazıp bitirdiğim geliştirmeye çalıştığım bir senaryom ve henüz yazmaya yeni başladığım bir fikrim daha var. Kadın yazarlar ve kadın hikayeleri artmalı diye düşünüyorum.

PAYLAŞ

1996'da doğdu. Üniversite için geldiği İstanbul'da kültür sanat sarhoşu olduktan sonra hayatı tamamıyla değişti. Gerçek sinemayla tanışması 2015 yılında İstanbul Film Festivali ile gerçekleşti. Film festivalleri vazgeçilmezi. "Film sinemada izlenir" anlayışının yılmaz destekçisi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir