Altın Koza’yı Geride Bırakırken

Festivallerin her birinin kendine has bir canlılığı oluyor. Ama film festivallerinin canlılığı başka bir şekilde ortaya çıkıyor. Köklü festivallerimizin arz-ı endam ettiği zamanlar geldi. Açılışı Adana Altın Koza Film Festivali ile yaptık.

29. Adana Altın Koza Film Festivali nasıl mı geçti? Gelin yakından bakalım.

Tutarlılık tercih edilmeli 

Suna, Mendirek, Kabahat, Bana Karanlığını Anlat, Çilingir Sofrası, Yaban, Ela ile Hilmi ve Ali ve Bir Zamanlar Gelecek: 2121 filmleri yarıştı. İçlerinden Çiğdem Sezgin imzalı Suna ve Gizem Kızıl’ın ilk filmi Bana Karanlığını Anlat’ı izledim. Bir ilk film olan Bana Karanlığını Anlat ise içi boşaltılmış bir kadının isyanını anlatıyor denilebilir. Gasilhanede geçen filmde ölen koca ardında gelin, kaynana, kayınbirader arasında bir yüzleşme yaşanıyor. Filmin en başından iyi ve kötü kendini gösteriyor. Yönetmen yok sayılan bir kadının hikâyesini anlatacağını bize bildiriyor. Süresiyle akıp giden filmde başrol oyuncusu Aslıhan Gürbüz filmi sırtlıyor. Oyunculuğu da “En İyi Kadın Oyuncu Ödülü” ile jüri tarafından taçlandırıldı. Suna filmi orta yaşlı bir kadını merkeze alması bakımından yenilikçi. Ama anlattığı dünyayı tamamlamış ve yarım bırakmış. Varoluşsal sancılar çeken kadınlar var, evet. Ama o kadınların arka planını, yaralarını vermek, temellendirmek gerekiyor ki o sancı bir yere otursun. Maalesef Suna’da bu yaklaşım yoktu. Suna’yı canlandıran Nurcan Eren’in oyunculuğu filmin en iyi yanıydı. 

Kadın hikâyelerinin öne çıkmasından, kadın yönetmenlerinin önünün açılması umut verici. Ama burada ipin ucunun kaçtığı bir nokta var. Anlattığı hikâyenin tamamlanmış olması, matematiğinin işlemesi gerekiyor. Sadece mevzu kadınların sorunlarını, problemlerini, yalnızlıklarını, nasıl baskıya uğradıklarını anlatmak olmamalı. Anlattıklarının sinematografi, senaryo, kurgu açısından da tutarlılığı olmalı. Öbür türlü popüler olduğu için yapılan bir tercih gibi duruyor ve içi dolmuyor. İlham verici, etkileyici, harekete geçiren tarafta yer almıyor. 

Belgesellerin yeri ayrı

Festivale bu sene Ulusal Belgesel Yarışması eklendi. Belgeselin tür olarak öne çıktığı ve üretimlerin arttığı düşünüldüğünde onlarında kendilerine ait bir kategorileri olması güzel. Seçkiden izleyebildiğim Crossroads belgeseli çağdaş sanat üreticisi olan sanatçıların İstanbul ve sanatla ilişkilerini anlatıyor. Sanat belgeselleri açısından yeni bir soluk getiren belgeselin yönetmen koltuğunda Mahmut Fazıl Coşkun oturuyor. Gösterim sonrası gerçekleşen söyleşide belgeselin yapımcısı Bulut Reyhanoğlu, belgeselin amacının çağdaş sanatla uğraşan sanatçıları ülkemizde tanıtmak olduğunu belirtti. Aynı zamanda sanatçıların İstanbul ile kurdukların bağın merkezinde olmasıyla bir İstanbul belgeseli olduğunu dile getirdi. 

Herkesin mutlu çıktığı filmlerin yeri “Dünya Sineması”

Altın Koza’nın ulusal filmleri için aynısı söylenemez. Ama Uluslararası Seçki tercihleri her sene göz dolduruyor. Birbirinden iyi filmler izleme şansı sunuyor bizlere. Bu senede yanıltmadı ve girdiğimiz her filmden memnun ayrıldık. Onlar hangileri mi? Romanya Sineması’nın önemli yönetmenlerinden Cristian Mungui’nin R.M.N.’i, Lise Akoka ve Romane Gueret imzalı İşe Yaramazlar ve Cannes’da “En İyi Senaryo Ödül”nü alan Tarık Saleh’in Cennetten Gelen Çocuk filmleridir. Bu filmler benim izleyebildiklerim. Seçkide ki diğer filmler içinde herkesten aynı cümleleri duydum. Salonlardan herkes iyi film izlediği için mutlu ayrıldı.

Ödüller sahiplerini buldu 

Çukurova Üniversitesi’nde gerçekleşen ödül törenine Ziya Demirel imzalı Ela ile Hilmi ve Ali filmi damga vurdu. “En İyi Film”, “En İyi Yönetmen”, “En İyi Kadın Oyuncu”, “En İyi Kurgu”, “En İyi Senaryo”, “Umut Veren Genç Erkek” ödüllerini topladı gitti. İzleyenler tarafından iyi not almayan Kabahat ve Mendirek filmleri de geceden eli boş dönmedi. Ali Kemal Güven imzalı Çilingir Sofrası’da “En İyi Erkek Oyuncu”, “SİYAD Cüneyt Cebenoyan En İyi Film”, “En İyi Görüntü Yönetmen” ödüllerini aldı. Gecede sahne alan Cahit Berkay ve orkestrası ise bizlere unutulmaz bir gece yaşattı. 

Siyasi atmosfer gecede kendini gösterdi. “Taraf olmayan bertaraf olur” düşüncesinin önümüzdeki günlerde daha birçok yansımasını göreceğiz gibi. Ama şu ilginçti. Her ödülün toplumsal meselelere dokunduğu sebebiyle yapılan açıklamalarının ve dağıtımı ardından “Yılmaz Güney Ödülü”nü alabilecek bir film olmadığını açıkladı jüri başkanı Özcan Alper. Ya bu elimizdekiler iyi ama daha sert sinema yapın demek ya da biz bu ödülleri dağıttık ama elimizdekiler o kadar da dolu değil. Yoruma açık. Meselelere dair sözler, görüşler söylenmeli. Ama söylendiğinde kendi içinde tutarlı bir yapısının olması gerekiyor.

Birkaç not düşmek gerekirse;

30.’uncu yılına yaklaşan festivalin organizasyon anlamında kendini belli bir yere oturtması gerekiyor. Adana sinema anlamında ciddi bir mirası olan bir yer. Her şekilde kendini doldurabilecek içeriğe, imkana sahip. Ama organizasyon anlamında bu kullanılamıyor. Kullanılamaması da festivale gölge düşürüyor. Öte yandan basın olarak her geçen sene hem şehir merkezinden uzağa hem de salonlardan uzağa düşüyoruz. Filmleri izleyecek, yazacak çizecek, röportajlar yapacak olanlar bizleriz. O zaman ulaşımımızın merkezi olması gerekiyor. Yerel halkla ettiğim sohbetlerde oteli söylediğimde “Aaa sizi niye oraya yerleştirmişler?” tepkisi bir yerden sonra sinir bozucuydu. Burada otelin kötü olduğu çıkartılmasın. Gayet güzel ağırlandık. Ondan bir problem yok. Ama yakın olmamız gereken yerlere uzaktık.

Gönüllü genç arkadaşların ilgisi, alakası çok güzel ve enerji vericiydi. Teşekkür etmiş olayım onlara da buradan.

Seneye görüşmek dileğiyle Adana.

 

 

İstanbul doğumlu. Lisans eğitimini felsefe alanında tamamladı. Yüksek lisansını Medya ve Kültürel Çalışmalar alanında, "Sinemada Aşk ve Zaman: Sevmek Zamanı ve Masumiyet Filmlerinin İncelenmesi" başlıklı teziyle tamamladı. Lisansta aldığı "Sinema ve Felsefe" dersi kalemini sinema yazarlığına çevirmesine vesile oldu. Film Arası ile yolları kesişti. 2019-2021 yılları arasında filmarasidergisi.com 'un yayın koordinatörlüğünü yaptı. Şimdilerde ise haberleri, röportajları ve sinema yazılarıyla yer alıyor. 2022 yılından itibaren Litros Sanat Dijital Kültür Sanat Gazetesi'nde editör olarak çalışıyor. Sinemanın gücüne inanıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir