Karanlıktan Aydınlığa: Karanlıkta Uyananlar

Üzerinden rant sağlanan işçiler, türlü masa oyunları, arkadaşlık ve daha niceleri… Karanlıkta Uyananlar, sinemamızda işçi sorunlarına değinen ilk film olma özelliğini taşıyor. Sadece bununla da kalmıyor, dönemin melodram havasından uzakta, İtalyan Yeni Gerçekçiliğine yakın anlatısıyla da fark yaratıyor. Filmin bu denli realist olması ise, yıllarca sansüre uğramasındaki en büyük etken olarak karşımıza çıkıyor. Senaryosunu Vedat Türkali’nin yazdığı, yönetmenliğini Ertem Göreç’in yaptığı filmin başrollerini ise Fikret Hakan, Beklan Algan ve Kenan Pars gibi oyuncular paylaşıyor.

Babasının ölümü üzerine fabrikanın başına geçen Turgut (Fikret Hakan), başta Ekrem (Beklan Algan) olmak üzere tüm işçilerle yakın bir ilişki içerisindedir. Onların dertlerini dinlemekten öte adeta onlardan biri olmayı başarmıştır. Ancak beklenmedik bir anda fabrikanın başına geçmesi, işçilerin hali hazırda var olan sorunlarını bitirmek yerine daha da arttıracaktır. Bunun en büyük sebebi, fabrikanın beyaz yakalılarını temsil eden Fahri’nin (Kenan Pars) çevirdiği türlü oyunlardır. Turgut her ne kadar, işçilerin yanında yer almak istese de önüne konan türlü bahanelerle iyiden iyiye işçilerden uzaklaşacak ve bu da yavaş yavaş tüm hayatını alt üst edecektir…

Ünlü Fransız tarihçisi George Lefebvre; kapitalizmi tanımlarken şöyle der, “Kapitalist ekonomi; işçinin emeğini, ücretini dolayısıyla hayatını üretim araçlarına sahip olan kimsenin eline bırakır.” İşçiler yani emek sahipleri her ne kadar haklarının peşinde koşup, ürettikleri mala sahip çıkmaya çalışsalar da aslında onlar kapitalistler için birer kukladan ibarettir. Bunun başlıca nedeni, işçinin hayatını idame ettirmesi için gerekli olan ücreti verenin rant sahibi olmasıdır. Hal böyle olunca kapitalistlerin, işçi sınıfını sömürmesi, onların emeğine göz dikmesi olayın en basit kısmı haline geliyor. Karanlıkta Uyananlar ise, Lefebvre’nin kapitalizm tanımıyla birebir uyuşan bir film. Özellikle Turgut’un babası Şeref Bey’in ölmeden önce işçiye yaklaşımı adeta Lefebvre’yi destekler cinsten. Kapitalizm ile ilgili bir başka yaklaşım ise, kapitalistlerin çocuklarının, tehlikeye atılıp yeni değerler üretmek yerine eldekiyle yetineceğini belirtir. Bu da bir sonraki aşamada yeni kapitalistlerin doğmasına olanak tanır. Aynı Turgut’un babasının ölümü üzerine fabrikanın başına geçtiğinde başına gelenler gibi. O, kazancını iki katına çıkarmak yerine eldekiyle yetinip, işçileri memnun etme yoluna gider. Ancak, onun yerine tehlikeye atılmak için, daha fazla kazanabilmek adına hazır kıta bekleyen başka biri vardır. O da Fahri. Artık kendi döneminin başlaması gerektiğine inan Fahri, Turgut’un arkasından çevirdiği dolaplarla büyük bir kapitalist olmak için ilk adımı atmıştır bile. Onun kontrolsüzce yaptıkları, ilk aşamada kendisinden çok çevresine zarar verir. Başta Turgut’u istemediği bir insan haline getiren Fahri’nin eylemleri ise en çok işçileri etkilemiştir.  Çünkü Fahri ve onun gibilerin gözünde işçiler bu oyunun piyonlarıdır. Filmin gerçekliğiyle öne çıkan en önemli yeri de tam burası aslında. Beyaz yakalıların, mavi yakalılara insanlıktan uzak yaklaşımı…

Karanlıkta-Uyananlar-Turgut filmin en başında; işçilerle içli dışlı, tamamen onlardan olabilmeyi başarmış biri olarak karşımıza çıkar. Fabrikanın başına geçtiğinde ise, tek düşündüğü işçilerin insanı koşullarda çalışıp, emeklerinin karşılığını alabilmesi olur. Çünkü o iyi biliyor ki, onların emekleri sayesinde o koltukta oturacaktır. Ancak işlerin başına geçtiğinde, olayların onun düşündüğünden daha kirli, daha çıkar odaklı olduğunu görür. Artık o, fabrikanın daha doğrusu beyaz yakalıların çıkarları için, başka bir insana doğru evirilecektir. Bu yüzden arkadaşlarından git gide uzaklaşacak ve kendine yabancı bir insan haline gelecektir. O artık arada kalmış bir adamdı. Ne işçilerin yanında olabiliyordu, ne de onların uzağında kalabiliyordu. Filmin tek yönlü olmayışı da tam bu noktada ortaya çıkıyor. Evet, Karanlıkta Uyananlar verdiği siyasi alt metin ile öne çıkan bir film. Ancak, Turgut’un bu süreçte yaşadıklarına ve bu vesileyle iç dünyasına eğilmesi hikâyeye farklı bir boyut kazandırıyor. Ne yapacağını bilmez bir halde, oradan oraya sürüklenen bir adamın ruh halinin son derece başarılı bir şekilde aktarılması ise filmin gerçekçiliğine pozitif katkı sağlıyor. Bu da filmi o dönemin popüler teması olan melodramlardan ayıran en önemli faktör olarak beliriyor. Turgut’un işçilerin yanında yer almak istemesine rağmen, her adımda onlardan uzaklaşması da aslında bir nevi koltuk eleştirisi olarak karşımıza geliyor. O koltuğa oturan kim olursa olsun, emekçilerin sömürüleceği, alın terinin hiçe sayılacağı da filmin bize vermek istediği bir başka mesaj.

Karanlıkta Uyananlar, söylemek istediğini dolambaçlı yollar aramadan direk olarak ifade eden bir film. Bu yüzden sendikalaşma ve birlik olmanın önemi filmin tek bir anında bile kendini unutturmuyor. Bir yandan, Turgut gözünden kapitalistlerin duruşunu eleştirirken bir yandan da işçiler arasındaki görüş ayrılıklarına ve bunun yarattığı yıkıma ışık tutuyor. İçlerindeki sarı sendikacıları ayıklayıp, tek yumruk olunabildiğinde emek sömürüsünün neredeyse imkânsız hale geldiği gerçeğine hikâye bizi yavaş yavaş götürüyor. Hiçbir kazanımın tek bir günde olamayacağı, uzun bir mücadelenin sonunda istenilen noktaya gelindiği açıkça gözler önüne seriliyor. Onlar dünyaya gözlerini karanlıkta açanlar. Ancak, her defasında karanlığa uyanmak işçilerin kendi seçimlerinden ibaret . Eğer ki bir işçi yalnızsa, işverenin buyruklarına boyun eğecek ve tüm geleceğini onun ellerine emanet edecekti. Eğer ki birlik olup, güçlü bir şekilde hareket edilirse artık güneş camdan içeri daha parıltılı bir şekilde girecekti. Filmin esasen en büyük başarısı bu noktada kendini gösteriyor. Birlik olmanın önemi ve sonrası öylesine gerçekçi bir dil ile işleniyor ki film adeta ders niteliği taşıyan bir iş haline geliyor. Bunu yaparken ağdalı bir anlatımdan uzak oluşu ise filmi sinemamızın en nitelikli işlerinden biri olarak konumlandırmamıza olanak sağlıyor.

lb_632_width600_1Karanlıkta Uyananlar, şüphesiz anlattıklarıyla öne çıkan bir film. Ancak bunu yaparken izlediği yol bizim için daha büyük bir önem sarf ediyor. O döneme kadar pek karşılaşmadığımız bu anlatı, sadece döneminde değil günümüzde dahi ilgi uyandırıyor. Geleneksellikten uzak tavrı, İtalyan Yeni Gerçekçiliğine yakın duruşu, filmin anlatısını daha realist kılan unsur. Özellikle Yeni Gerçekçi Sinema’nın önemli yapı taşlarından, işsizlik ve ekonomik çalkantıların topluma yansıması burada da karşımıza çıkıyor. Yönetmen Ertem Göreç’in işçiler hakkındaki çıkarımını doğru tasvir edebilmesi, filmi döneminin üstünde bir iş haline getiriyor. Ancak Karanlıkta Uyananlar’ı kusursuz bir iş olarak dile getirmemiz de yanlış olacaktır. Özellikle Turgut’un Nevin sayesinde girdiği entelektüel ortam, filmin gerçekçilik duygusunu zedeler nitelikte. Neredeyse sürreal olarak nitelendirebileceğimiz bu ortam, dönemin Türkiye’sinden çok uzakta olmakla birlikte, adeta karikatürize olmuş bir şekilde aktarılıyor.

İşçi hakları, yüksek zümrenin karanlık ve akıl bulandırıcı entrikaları ekseninde gerçekçi bir anlatıyla ilerleyen Karanlıkta Uyananlar, kendi içinde eksikleri olmasına karşın sinemamızın en çarpıcı filmlerinden biri. “Her koşulda olan yine işçiye olur.” diyebilmeyi başaran, başarmakla kalmayıp çözüm yolunu da kendi bildiği yoldan gösteren bir film. Meselesi olan yapımlar arasında, öncü kabul edilen, Ertem Göreç- Vedat Türkali ikilisinin sinemamıza armağan ettiği film sinemamızın parmakla gösterilecek başarılı filmleri arasında yer alıyor.

Polat Öziş yazdı.

Ağustos 2010’da yayın hayatına başlayan aylık sinema dergisi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir