İtirazı Olan Gelsin!

Polemiklere alışkın (ve birazda polemiği seven) bir ortamda yükselecek eleştirel yorumların veya övgü cümlelerinin, taşıdığı anlamdan çok farklı noktalara çekilme riskinin mevcudiyeti aşikâr. Hal böyle olunca, vizyona giriş sürecinde getirilen +18 kısıtlaması sonucu, hatrı sayılır bir zaman zarfında daha çok duygusal tanımlamalar ve polemiklerle değerlendirilen “İtirazım Var” filmi için şu an daha sağlıklı bir analiz yapabilir kıvamdayız.

“Sen Aydınlatırsın Geceyi” gibi çıta seviyesi yüksek bir filmden sonra, ister istemez seviyeyi daha da yükseltecek bir film beklenmekte idi. “İtirazım Var” gibi çok farklı kulvarda ilerleyen bir yapımla karşı karşıya kalmak, izleyici nezdinde doğal karşılanabilecek bir şaşkınlığın kapılarını açtı haliyle. Onur Ünlü’nün son filminde anlatılan olayların, günümüzün politik ortamına pek çok noktada atıfta bulunduğunu söylemeye gerek yok. Bununla birlikte, filmin başarı ile aktardığı kimi çarpık olaylar, politik göndermelerin arasında ne yazık ki kaybolmakta. Örneğin finale doğru eleştirel alanın merkezine iyice kayan pedofili konusunun, sinemamızda belkide örneğine ender rastlanabilecek ve olumsuz sonuçları bakımından etkileyici bir dille perdeye aktarılmasına rağmen, siyasi göndermelerin gerisinde kalma ihtimali oldukça yüksek.

Başkarakterin bir nevi kurtarıcı hüviyeti ile perdede boy göstermesi, imamların toplum hayatındaki kollayıcı ve haksızlıklara karşı her ne şartta olursa olsun halkın vicdani sesi olmaları gerektiği paralelinde isabetli bir tercih olmuş. Ayrıca özel yaşantısında satranç, enstrüman gibi entellektüel zevklerle uğraşmasıda, klasik imam algısını olumlu yönde etkilemesi açısından önemli. Elbette ki normal bir insan karakterinin anormal güzellemelerle betimlenmesi doğru olmayabilir. Lakin bu tercihlerin, aynı karakterin, bulunduğu konuma ters düşmeyecek ortamlarda resmedilmesi ve ibadethanedeki görevini, salt bir kurum memuru anlayışının dışında, yürekten gelen dürtülerle icra edişi ile taçlandırılabilmesi gerekirdi.

Filmin en büyük zaaflarından biri, mesajların tek karakter yani imam üzerinden verilmek istenmiş olması. Tek noktaya fazla yükleme yapılması sonucu çoğu kez sırıtan durumlarla karşı karşıya kalabiliyoruz. Bünyesinde barındırdığı ve filmin aromasını oluşturan eleştirel ruhun bocalayışı, eşit olmasa bile dengeli bir dağıtım ile engellenebilirdi. Yine de Serkan Keskin’in günden güne daha da fazla keyif veren oyunculuğu, bu sendelemeyi bir nebze de olsa hafifletiyor. Haramlardan nikah konusuna kadar, imam karakterinin yaptığı yorumlar ve verdiği vaazlar, kendi ilgi alanı kapsamında filmdeki ağırlığı ve konumu açısından tutarlı kabul edilebilir. Kimi planlarda gözlemlenen görüntü yönetimi kusurlarının ise ayrıca altını çizmek gerekir.

Filmin finalindeki trajik duruma dair izler, film bünyesinde zaman zaman eser miktarda da olsa yer alırken, yinede izleyiciyi ters köşe edebilen bir sonla nihayete eriyor film. Kapanışta imamın tek başına satranç oynuyor olması, entellektüel yalnızlığa atıfta bulunulması bakımından güçlü bir betimleme.

Keşke +18 yasağına karşı protesto sesini yükselten kitle aynı performansı gişede de gösterseydi diye düşünmeden edemiyor insan. Dağıtım tekeline karşı bir önceki filmini alternatif kanallarla izleyicisine ulaştıran Onur Ünlü’nün, son filmi içinde aynı yolu takip etmesi sanıyorum daha yararlı olacaktır. Zira bahsedilen kusurlarına rağmen, eleştirel üsluplu filmlere her daim ihtiyaç olacaktır.

1986 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden 2008 yılında mezun oldu. Öğrencilik yıllarından itibaren çeşitli film atölyeleri ve akademi çalışmalarına katıldı. Çeşitli kurumsal firmalarda sürdürdüğü profesyonel iş yaşantısı ile birlikte 2012 yılından bu yana Film Arası Dergisi’nde film kritikleri ve çeşitli sinemasal araştırmalar yazmaktadır. Aralık 2013 döneminden itibaren derginin Yayın Kurulu Üyesi’dir. İngilizce bilmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir