Ucuz Hayatlar, Bilindik Sonlar: Babamın Kanatları

Gün geçmiyor ki yaşadığımız bu karmaşanın arasında okuduğumuz, etkilendiğimiz ama sonra da unutup gittiğimiz haberler bir filme ya da başka bir sanat eserine konu olmasın. Bu sene izlediğimiz Aslı Özge imzalı Ansızın filmi, erkek arkadaşının evinde ölü bulunan evli bir kadının haberinden yola çıkılarak çekilmesinin ardından Babamın Kanatları filmi de gazetelerden okuduğumuz inşaatta çalışan üniversiteli bir gencin kaza sonucu ölümü üzerine kurar çatısını. İnşaat sektörünün hayli hızlı devam ettiği günümüzde ne ölümlerin sonu gelecektir ne de bu konudaki tedbirlerde büyük değişiklikler olacaktır. Bu konuda zihinler, tedbirlerin arttırılmasından öte bu ölümler karşısında masada işi halletme noktasında daha çok çalışmaktadır. Ölen kişinin ailesine ödenen komik (?) tazminatların mağduriyetlerin giderilmesine zerre katkı sağlamadığını düşünsek de, bazen çaresizlik öyle had safhaya ulaşır ki bu tazminat ailesine verilsin diye canını hiçe sayma noktasında karşılaşacağımız karakterlerin olması şaşırtıcı değildir. Bir nevi kendi içinde kısır döngüye evrilen bu süreç her türlü işçinin aleyhine bir durum olmaktan öteye geçmez.

İstanbul’un hızla gelişen (?) ve inşaat bakımından oldukça verimli bir döneminin geçtiği düşünülen Beylidüzü/Esenyurt bölgesinde geçen film, merkezine İbrahim ustayı alsa da diğer karakterler de kendilerine büyük ölçüde yer bulurlar. İbrahim usta uzun yıllarını verdiği bu işte, bir gün aldığı bir haberle derin düşüncelere dalacağı günler yaşayacaktır. Pençesine düştüğü amansız hastalığı duyduğundan beri düşündüğü tek şey geride bırakacaklarının var olma mücadelesidir. Memleketi Van’da eşi ve kızları depremden sonra konteynerda yaşadıkları için onlara ev almak için gece gündüz çalışırken birden bunun sekteye uğrayacağını düşüncesi onu yeni yollar aramaya itecektir. Yanında çalışan yeğeni Yusuf’ta amcasının izinde ilerleyen çalışkan bir işçidir. Yusuf’un hayali de sevdiği kızla evlenip işinde daha iyi noktalara gelmektir. Büyük kısmının inşaatta geçtiği film işçilerin nasıl zor şartlarda yaşadıklarına dair güçlü izler bırakır. Ve bunun da ötesinde nasıl muamele gördükleri, taşerondan büyük patrona kadar büyük bir pervasızlıkla gözler önüne serilir. İbrahim ustanın aldığı haber ve birkaç gün sonra gerçekleşen kaza ilerleyen dakikalarda yolları kesişen tek bir hikayeye döner.

babamin_kanatlari2Babamın Kanatları işçilerin zor yaşam koşulları yanı sıra birey olarak nelere sahip oldukları, onlar için nasıl bir mücadele içinde bulunduklarını da İbrahim usta ve Yusuf karakteri üzerinden gösterir. Bütün gün şantiyede geçirdikleri zorlu hayat, aileleriyle görüşmeleriyle bir nebze olsun onlara nefes alma alanı açar. İbrahim usta işinin ehli olsa da yine çok çalışması gerekir; bu duruma karşılık Yusuf daha farklı atılımlar düşünmektedir. Bu da onu inşaat sektörünün acımasız çarklarına doğru çeker. Patronla yakınlaşması ideallerine ulaşma anlamında iyi bir başlangıç olacaktır. Öte taraftan amcasının derdiyle de yakından ilgilenir; fakat öyle bir cenderenin içinde sıkışmışlık vardır ki çabaları neticesiz kalır. Ne İbrahim usta ne de Yusuf bir yerden sonra patronlarının gözünde ayrışmış olsa da sonuç olarak aynı kaderin insanlarıdır, çünkü işçi olmak herkes için aynı gömleği giymek demektir. Bir insanın en trajik tarafı uğruna ömrünü çürüttüğü şeylerden mahrum bir hayat sürmesidir. İbrahim usta yıllarını verdiği işinin neticesini göremediği bir ömür sürer. O kadar ev yapmıştır ama hiç birine sahip olma şansı yoktur. Özellikle Van’da yaşayan ailesine ev alma isteği onun en derin yarasıdır.

Film nereden bakarsak bakalım safını iyi belirler. İşçi, ölümüne işçiliğini yaparken onların üzerinden bu işin kaymağını yemekten bıkmayan taşeron-patron-müteahhit de hep aynı manevralarla yaşanan bütün olumsuzlukların üzerini örtmekte ustalaşır. İzlerken dahi sinir bozucu bir his yerleşir ve filmi izlemek gibi düzene seyirci kalmanın ötesine geçememenin ağırlığı yerleşir üzerimize. Toplumda birebir gerçekleştiği gibidir ardarda izlediğimiz kareler; neredeyse yorumsuz, manipülatifsiz ve önyargısız. Belki biraz daha işçilerin çalışma sahneleri olsaydı gerçekçiliği o oranda artacaktı. Yine de derdini aktarma anlamında bir eksiliğe sahip olmayan film kimin neyi neden yaptığına dair izleyiciyi ikna eder. Bir taraftan yaşanan yoğun çaresizlik öte taraftan umursamaz, emekçisini hiçe sayan patron tayfasının yaptıkları hikaye bazında dengeli ayarlanır.

Toplumun içinde genelde görmezden geldiğimiz bu sektör içindeki insanlara dair böyle bir filmin yapılması, üçüncü sayfa haberi olmanın ötesine taşınarak ve sinema sanatının da gücünü arkasına alarak en azından verilmeyen değer için bir kırılma noktası işlevi görür. Kıvanç Sezer ilk filminde böyle bir konuyu gündemine alarak kendi adına büyük bir sorumluluğu yerine getirmiştir. Aldığı bir çok ödülle de yaptığı işin karşılığını alan Sezer izleyiciler nezdinde de olumlu geri dönüşler alır. Diğer işleri için iyi bir başlangıç olduğunu düşündüğümüz Babamın Kanatları bugünkü tesirini önümüzdeki yıllara da taşıyacak filmlerden biri.

Zehra Ayçiçek: 1980 İstanbul doğumluyum. Sarıyer İmam-Hatip lisesinden 1996’da mezun oldum. Şu an İstanbul Üniversitesi Felsefe (Açıköğretim) son sınıftayım. 2010’da Tarih Kültür derneğinde düzenlenen fotoğrafçılık kursuna, İsmek ve BİSAV’da da Osmanlıca kurslarına katıldım. Bir dönem BİSAV’ın sanat, edebiyat ve sinema seminerlerini takip ettim. Film Arası Dergisi’nin Mart 2014’de Beyoğlu Gençlik Merkezi’nde düzenlediği Sinema okuluna katıldım. Şu an Film Arası Dergisi bünyesinde aktif olarak görev alıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir