Tehcir ve Kervan 1915

                                                                                  Tarih geleceğin tasarımıdır.

Türk tarihinin en önemli dönemeçlerinden birinde, I.Dünya Savaşı yıllarında, isyan ve düşmanla işbirliği gerekçesine dayalı, aynı zamanda güvenlik tedbiri olarak gerçekleştirilen Ermeni Tehciri, çoğunlukla şartları unutulmuş bir vaka halinde söz konusu ediliyor. Halbuki Osmanlı topraklarının paylaşım savaşında açılmış cepheler, etnik isyanlar, eşkıya hareketleri, ümitsizlik, yoksulluk, yorgunluk ve daha birçok olumsuzlukla iç içe yürütülen var olma mücadelesi göz ardı edilerek olayların anlaşılması imkân dahilinde değildir. Kervan 1915 filmi, tehcir kadar, onu gerektiren şartları ve zorunlulukları hatırlatması bakımından konuyla ilgili herhangi bir film olmaktan ötededir. En azından olumsuz sonuçları söz konusu edilse de Ermeni Tehciri’nin bugünkü anlamda “Genocide” amacı taşımadığına dair düşünceyi, her türlü eleştiriyi göze alarak ana fikir halinde sunması sebebiyle önem arz etmektedir.

Filmin hikayesinin başladığı şehrin, Ermeni Tehciri denildiği zaman herkesin aklına gelen doğu yerleşim bölgelerinin dışında olması dikkat edilmesi gereken ilk ayrıntı halinde göze çarpıyor. Hikayenin gerçekliğiyle beraber bu durum, ülkenin içinde bulunduğu darboğazda ne kadar geniş bir alanın problemle ilişkili olduğunu kavrama imkanı vermektedir. Sanırım birçok kişi ilk defa bu film aracılığıyla o dönemde yaşanan isyanın ve karşılıklı boğazlaşmanın doğu bölgelerinden ibaret olmadığını işitmekteler.

Filmin henüz başlarında, tehcir ile ilgili ihalenin gerçekleştiği sahnede mutasarrıfın diliyle devletin tehcirin nasıl yapılacağına dair belirlediği hususların sıralanmasıyla kervanın kayıpsız ve ihtiyaçları karşılanarak Halep’e götürülmesinin amaçlandığı net bir şekilde özetleniyor. Şüphesiz ifade edilen bu resmi şartname ciddi tehditlerin varlığı sebebiyledir ve yer yer bu tehditlerin ortaya çıktığı da filmin genel akışı içinde verilmektedir. Nitekim ilerleyen sahnelerde başka bir tehcir kafilesinin saldırıya maruz kalarak katledildiği açıkça dile getiriliyor. Dolayısıyla filmin, gerçekleri örtbas ve  inkar eden bir anlayış üzerine inşa edildiğini söylemek mümkün değildir.

Kervanın karşılaştığı/maruz kaldığı olumsuz şartlar sadece askeri, siyasi ve sosyal özellikler taşımıyor. Tabiatın getirdiği engellerin de tehciri zorlaştıran ve istenmeyen sonuçlara yol açan sebepler arasında görülmesi gerektiği sinema dili ve görselliğiyle işleniyor.

Kervanı korumakla yükümlü kişilerden biri olan Talat Ağa’nın intikam amacı taşımayan asil tutumu bir yana, ailesinin 93 Harbi’nde Ermeni çeteler tarafından katledildiğine dair yapılan vurgu, tehciri doğuran sebeplerin kökenine işaret etmesi bakımından önemlidir. Tehcir öncesinde vuku bulan işgalcilerle işbirliği ve mukatele ile birlikte artık bir arada yaşama imkanını ortadan kaldıran “güvensizlik” duygusu Anadolu’da hakim olmuştur. Bu hakim duygu filmin ilerleyen sahnesinde çocukların davranışları karşısında Mustafa ve Ahmet karakterlerinin diyaloğuyla doğrudan dile getiriliyor. Nitekim Ermeni Tehciri, isyana karşı başvurulan bir yöntem olmakla birlikte daha önce tecrübe edilmiş, Ermenilerin düşmanla işbirliğine girişmesi ihtimaline karşı alınan bir önlemdir.

Filmde protest tavrıyla Hayganuş’un, sevecenliğiyle Dayı’nın, açık sözlülüğüyle Nene’nin, nefretiyle Mustafa’nın, kısacası kişilikleriyle birlikte kahramanların gelişen olaylar örgüsünde fazlalık teşkil etmeksizin yerli yerine oturduklarını görüyoruz. Bütün bunlarla beraber kervanı Halep’e götürmekle yükümlü sert mizaçlı/tavizsiz Katırcı Salim’in geride bıraktığı -aslında şehrine bile uğramayacak kadar yaşamaya devam ettiği- aşk hikayesi, ana hikayede işlenen Ahmet ile Suzan arasındaki aşktan daha güçlü bir biçimde izleyiciye yansıyor. Öyle ki o sert, acımasız, hissiz görünen Katırcı Salim, toprağına uğramaktan kaçındığı Sivas’ı hatırlatan türkülere bile tahammül edemeyecek kadar etkileyici bir aşkın kahramanıdır.

Giresun’un en zengin ailelerinin içinde bulunduğu kervan, Halep’e gidene kadar tabiata, eşkıyalara, servet avcılarına, rüşvetçi bürokratlara yani resmi talimatları boşa çıkaracak çok sayıda olumsuz şartlara rağmen Halep’e varıyor. Kervan’da haksızlığa maruz kaldığını belirten Hayganuş’un şikayetiyle Ahmet cezalandırılıyor. Kervana karşı tutumu sebebiyle Murat, Katırcı Salim’in gazabına uğruyor.

Filmin bütününü, özellikle finalini “resmi propaganda” gayreti şeklinde algılamak düşülecek en ciddi hata olacaktır. Kervan 1915, ilk karesinden finaline kadar propagandadan çok daha ötede dönem itibariyle ağır şartlar altında “resmi makamların amaçladığı” sonucu imlemektedir. Ne yazık ki -filimde de vurgulandığı gibi- tehcir için yola koyulan her kervan aynı kaderi yaşayamamış ve alınan bütün tedbirlere rağmen istenmeyen sonuçlarla karşılaşılmıştır.

Gelecekte Ermeni Tehciri hakkında konuşacaklara ihmal edilen bir perspektifi hatırlamalarını salık veren Kervan 1915 filmi, hikayesinin gerçekliğine rağmen en ciddi eleştirileri realiteyle ilişkisi bağlamında alacaktır. Çünkü tarihteki bu önemli hadiseyle ilgili eğilimlerde politikanın cazibesi hikayenin gerçekliğinden baskındır.

Abdullah Çevik, Film Arası için yazdı. 

abdullahcevik1971@gmail.com

Ağustos 2010’da yayın hayatına başlayan aylık sinema dergisi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir