Koş Mad Max, Koş!

Petrol ve su kaynaklarının savaşlara yol açtığı karanlık ve kaotik bir dünyayı konu alan usta yönetmen George Miller imzalı ‘Mad Max; Fury Road’, dünya düzenine yönelik eleştiri ve sembolik göndermelerle dolu, nefes kesen bir aksiyon filmi.

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ilgiyle izlenen Mad Max serisinin son halkası ‘Mad Max; Fury Road’, yoğun bir tanıtım sürecinin ardından bu hafta vizyona girdi. Usta yönetmen George Miller’ın aynı zamanda yapımcı ve senarist olarak da imzasını taşıyan film, petrol ve su kaynaklarının ölümcül savaşlara yol açtığı gelecekteki karanlık dünyanın hikâyesini, nefes kesen bir aksiyon eşliğinde anlatıyor. İki saatlik çetin bir kovalamacanın izini süren filmin başrollerini Tom Hardy, Charlize Theron, Nicholas Hoult ve Hugh Keays Byrne paylaşıyor.

Kendini ıssız bir dünyanın ortasında bulan Mad Max, geçmişte yaşadığı bazı trajik olayların etkisindedir. Bir yandan kulağına fısıldanan seslerden, diğer yandan da peşindeki acımasız bir gruptan kaçmaktadır. Yakalanarak eline düştüğü Immortan Joe’dan kaçarken güç birliği yapacağı Furiosa adlı bir kadın ve onun dostlarıyla tanışır. Acımasız Joe’nin kendi iktidarını sürdürmek için ihtiyaç duyduğu şeyler, Mad Max ve beraberindekilerin yanındadır. Hayatta kalabilmek için kıran kırana bir mücadelenin içine düşen kahramanların yapmaları gereken tek şey hayatta kalmaya çalışmaktır.

BOL SEMBOLİZM BOL GÖNDERME

Film, sembolik göndermelerin ayrıntılara incelikle işlendiği mesajlarla dolu bir yapım. Her ne kadar sürükleyici bir macera olarak öne çıksa da, petrol ve su savaşlarının yol açacağı gelecekteki acımasız dünyayı güç, iktidar ve özgürlükler üzerinden anlatmaya çalışıyor. Bol miktarda politik göndermeler de yapan film, yoğun biçimde eleştirdiği otoritenin var olma refleksi ve bu uğurda yaşattığı yıkımı etkileyici bir biçimde yansıtıyor. İktidarın eril yapısına dikkat çeken yönetmen, kadınların sütüyle beslediği savaşçıların varlığını yine kadınların doğurduğu yeni savaşçılarla sürdüren bu erkek egemen zorbalığı eleştiri yağmuruna tutuyor.

KADINLAR GÜÇLÜDÜR

Kimi zaman sembolik sahneler kimi zaman da karikatürize tiplemelerle otoriter anlayışı yeren usta yönetmen George Miller, kadınlar konusunda tam aksi bir tutum sergiliyor. Furiosa özelinle kahramanlaştırdığı kadınları erkeklere karşı masum, erdemli ve iyinin tarafında konumlandıran Mad Max; Fury Road, umudu da yine kadınlar üzerinden yaşatan bir tavrı benimsiyor. Çantasında organik tohumlar taşıyan yaşlı savaşçı kadınlar, savaş karşıtı genç iyi kızlar ve acımasız düzeni sütleriyle beslemek zorunda kalan mahkum kadınlar dikkat çekiyor.

HER YER KARANLIK

Usta yönetmen Miller, serinin bu son filminde şiddet, iktidar, hırs ve korkuyla kendi kendini tüketen bir dünyanın resmini çiziyor. Umutsuzluk, güvensizlik ve belirsizliğin kol gezdiği bu karanlık dünya, insanlığın birbirini yok ederek ayakta kalmaya çalıştığı bir düzenin adeta çıldırma noktasıdır. Öte yandan merhamet başta olmak üzere hemen tüm manevi motivasyonun göz ardı edildiği (çok zayıf ihtimalle tersinden bakışla ironileştirdiği) kaotik bir geleceğin kehanetidir bu. Batılı sinemacıların yaratıcıyı yok sayarak kendi çarkında evrilen bir düzeni bekliyor olması kuşkusuz tesadüfi değildir. Mad Max’in dua eden kahramanlarından birinin ‘kime dua ediyorsun’ sorusuna verdiği ‘kim duyuyorsa ona’ cevabı, ilginçtir. Benzeri pek çok sahnenin dışa vurduğu bu tavır, Hollywood başta olmak üzere seküler anlayıştan beslenen çoğu Batılı yönetmenin Yaratıcı gücü evrende edilgen (veya bütünüyle yok sayan) kabul eden genel tavrın tipik yansımalarıdır.

GÖRSEL EFEKTLER GÖZ DOLDURUYOR

Mad Max; Fury Road, serinin önceki filmlerinden alışık olduğumuz biçimsel dili korurken, hiç dinmeyen temposu ile başarılı görsel efekt ve teknik detaylarıyla seyredeni fazlasıyla tatmin eden bir yapım. Sanat yönetimi ve özellikle makyaj ve kostümleriyle dikkat çeken film, bilgisayar teknolojisinin nimetlerinden yararlanırken olayların yaşandığı atmosferi başarıyla tasvir ediyor. Ölüm kalım macerasını teknik boyutlarıyla başarılı biçimde yansıtan filmin seyirciyi yorma noktasına getiren ayarsız aksiyonu, yer yer abartılı müziği, senaryo ve kurgudaki bazı Hollywood klişeleri ve zaman zaman vasatlaşan karakter yapıları, filmin belli başlı zaafları olarak anılabilir.

Suat Köçer, 1980’de Erzurum’da doğdu. Ortaokul yıllarında hikâyeler yazarak başladığı yazma serüvenine, 2002’den itibaren İstanbul’da devam etti. Çeşitli ulusal dergilerde sürdürdüğü kültür sanat konulu yazılarının ardından, tamamen sinemaya yöneldi. Türk Sineması eksenli eleştiri, araştırma-inceleme ve röportajları ulusal gazete ve dergilerde yayımlandı. Ağustos 2010'da Film Arası sinema dergisini kurdu. Film Arası'nda yazı ve röportajları yayımlandı, TRT Türk'te haftalık olarak yayınlanan Film Arası isimli TV programını hazırlayıp sundu, ardından beş yıl süreyle Yeni Şafak Gazetesi'nde, sinema yazarlığı yaptı. Çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında sinema alanında danışmanlık yapan ve 2017'de devraldığı Malatya Uluslararası Film Festivali'nin direktörülüğünü iki yıl yürüten Suat Köçer, TVNET televizyonunda Sormasam Olmaz isimli sinema programını hazırlayıp sunuyor. Köçer, çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında sinema alanında danışmanlık yapıyor. Yazarın ikisi hikâye, biri sinema ve biri de roman olmak üzere yayımlanmış 4 kitabı bulunuyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir