Konu ‘Kısa’, Mesele Uzun

Sayıları hızla artan kısa film yarışmaları, bir yandan yeni yeteneklere imkân sağlarken öte yandan tema, kural ve jüri dengeleriyle kısa filmcileri ödül uğruna nitelikten vazgeçmeye zorluyor. Yarışmalar motivasyondan çok kazanç kapısı işlevi görüyor.

Sinema sektörünün önemli dallarından olan kısa film alanında oldukça hareketli zamanlar yaşanıyor. Kimilerinin sinema duygusunu tatmak, kimilerinin de uzun metraj için bir araç olarak gördüğü kısa filme ilgi hiç olmadığı kadar artmış durumda. Teknolojik gelişmelerin de büyük oranda katkı sağladığı film çekme olanakları kolaylaştı, hemen her yaş ve kesimden sinema sevdalıları video kamera özelliği bulunan fotoğraf makinaları, kameraları, bunları bulamayanlar da cep telefonlarıyla kısa film çekiyor. Özellikle son 20 yıldır büyük bir ivme kazanan bu alana ilgi yalnızca sinemaseverlerle sınırlı kalmıyor. Çeşitli sebeplerle kısa film çekmeye çalışan azımsanmayacak bir kitle de imkânlarını zorlayarak kısa film çekenler kervanına katılıyor. Peki, sonra ne oluyor?

KISA FİLM KAZANÇ KAPISI OLUYOR

Kısa film çekenlerin çok az bir kısmı sinemasal kaygılarla bu filmi sindirip yeni filmi için plan yaparken, büyük bir bölümü ise çektikleri bu kısa filmi festival veya kısa film yarışmalarına taşıyor. Buralarda para ödülü almak, övgü toplamak veya isim yapmak isteyen çoğu kısa filmci, birkaç yarışmayla da yetinmeyip, bir yıl hatta daha fazla bir süre aynı filmi Türkiye genelinde düzenlenen hemen tüm yarışmalara göndererek maddi-manevi kazancını arttırma uğraşı veriyor. Kuşkusuz sinema sektörüne taze kan olması ve sinemamızın endüstriyel boyutuna katkı sunması açısından bu gelişmeler anlamlı. Peki, hızla artan kısa film yarışmaları ve sayısı artık on binlerle ifade edilen kısa filmlerin ölçüsüz biçimde çoğalması sinemamızın tamamen yararına mı? Bu artışın olumsuz yansımaları yok mu? Üretilen bu filmlerin niteliği nedir?

YARIŞMAŞLAR YOZLAŞTIRIYOR

Elbette olumlu olduğu kadar, bu hızlı yükselişin olumsuz yansımaları da var. Şimdilerde birçok belediye, vakıf, dernek, loca ve resmi/gayr-ı resmi kurumlarca düzenlenen kısa film yarışmalarının önemli bir kısmı sinema sanatının hassasiyet ve çıkarlarını ne yazık ki hizmet etmiyor. Çoğu kurumların kendi varlık sebeplerini daha geniş kitlelere yaymak amacıyla düzenledikleri kısa film yarışmalarının organizasyon ve söylemlerinde de söz konusu kurumların çıkar ve kitlesel propagandaları ön plana çıkıyor. Dolayısıyla bu tarz etkinliklerin temel kaygısı kurum beklentileri olunca sinemasal hassasiyetler de aynı oranda geri plana itiliyor. Kısa filmciler yarışmalarda para ödülü almak için söz konusu kurumların kıstasları ve jürinin beklentileri doğrultusunda filmler çekmeye, kendilerini bu noktada motive etmeye başlıyor. Hal böyle olunca sinemanın önemli sacayaklarından biri olan kısa film, sanatsal ölçülerden ziyade, yarışmalarda verilen para ödülleri ve hediyelerin yön verdiği ortamlar olarak bu sanata yarar değil tam aksine zarar verir hale geliyor.

Kısa film alanında yaşanan süreçle ilgili söylenecek çok şey var ancak yaşanan deformasyona bir nebze olsun değinme adına bu hafta konuyu ana hatlarıyla ele almakla yetindik. Bu yarışmalarda az sayıdaki bir kısım iyi işlere de imkan sağlandığını bir teselli olarak not edip, iki değerli sinema yazarı dostumuzun görüşlerine kulak verelim.

 

Murat Tolga Şen (Sinema Yazarı)

Festival ve Jüriye Göre Film Çekiliyor

MuratTolgaSenKısacılar şanslı, ülkenin her yerinde bu filmleri talep eden ve akçeli ödüller dağıtan festivaller yapılıyor ancak bu enflasyon sıkıntılara da yol açıyor. En büyük yan etki, tıpkı uzun metrajda olduğu gibi kısa filmin de ifade alanının daralması, ödüle ve jüri beğenisine göre formülize edilmiş işlerin öne çıkması… Ayrıca bazı festivallerde, filmlerin internette gösterilmemiş olması gibi bir ön şart var. Yoksa da yerli kısacılar arasında “iyi kısalar internete düşmez” gibisinden yargılar türemiş. Filmlerini yıllarca kimseye göstermiyorlar. Elbette, festival organizatörlerinin amacı kısa filmi desteklemek ancak geldiğimiz nokta malum. Genç kısacılar filmlerini festivallerin ilgisine, insafına bırakıyor. Kısa film çeken kardeşlerimin bir film yapıp onunla senelerce festivalleri arşınladıklarını görmek üzücü, pratik yaparak ustalaşmak için daha çok eser üretmeliler ve bunu kitle ile paylaşmalılar. Kısa filmin festival salonlarında hapsedilmesi çok acı. Halbuki internet kısa filmin saldırı üssüdür, kısa filmciler bu güçten vazgeçerek kendi geleceklerine zarar veriyorlar.

Murat Ata – (Sinema Yazarı)

Festivallerin zararı ağır basıyor

12919157_10154135777187148_1555074731_nÜlkemizde özellikle son yıllarda gerek uzun metraj gerek belgesel gerekse de kısa film alanındaki festival sayısında çok büyük artışlar gözlemleniyor. Festivaller bir dönem yarıştıracak ya da ödüle layık gördüğü filmler bulamazken, günümüzde en küçük çaplı festivallere dahi başvuran çok sayıda kısa film olduğundan, ana jürinin haricinde bir ön jüri devreye girmek durumunda kalıyor. Artık birçok yerel kuruluş, dernek kendi misyonları doğrultusunda bir kısa film yarışması düzenleyebiliyor. Bu noktada kısa filmin yarattığı algının da çehre değiştirdiği yorumu yapılabilir. Böylesi bir ‘festival enflasyonunun’ yarar-zarar tablosunu çıkardığımızda kendi adıma zarar tarafının ağırlık kazanmaya başladığını söyleyebilirim. Aslında ‘zarar’dan çok ‘amacından sapma’ nitelemesini yapmak daha doğru olabilir. Gelişen teknolojiyle beraber kısa filmin teknik olarak daha ucuz ve pratik biçimde hayata geçirilebilmesi, kısa filmleri handiyse kolektif bir çalışma olmanın da ötesine taşırken, üretimdeki büyük artış maalesef niteliğe de olumlu manada yansımıyor. Festival enflasyonuna bonus olarak bir de ödüller eklenince, bir kısa filmcinin önünde, şansını deneyebileceği çok alternatif oluyor ve çoğunluğu amatör düzeyde, teknik yetkinliğe ulaşsa dahi senaryo anlamında ciddi sıkıntılar yaşayan yapımlar festivalleri dolduruyor. Kısaca söylemek gerekirse festival sayısındaki artışı karşılayabilecek bir ‘başarılı kısa film havuzumuz’ yok. Zaten birkaç başarılı yapımın majör festivallerin çoğunda ödüllere ambargo koyduğunu da söylemek mümkün. Ayrıca misyonu güçlü biçimde belirlenmeyen çoğunluğu köklü olmayan festivallerin, kısa film ve festival imajına yavaş yavaş zarar verdiğini düşünmekle birlikte, üzerinde de en çok durulması gereken hususların başında geldiği kanısındayım. (Yeni Şafak)

Suat Köçer, 1980’de Erzurum’da doğdu. Ortaokul yıllarında hikâyeler yazarak başladığı yazma serüvenine, 2002’den itibaren İstanbul’da devam etti. Çeşitli ulusal dergilerde sürdürdüğü kültür sanat konulu yazılarının ardından, tamamen sinemaya yöneldi. Türk Sineması eksenli eleştiri, araştırma-inceleme ve röportajları ulusal gazete ve dergilerde yayımlandı. Ağustos 2010'da Film Arası sinema dergisini kurdu. Film Arası'nda yazı ve röportajları yayımlandı, TRT Türk'te haftalık olarak yayınlanan Film Arası isimli TV programını hazırlayıp sundu, ardından beş yıl süreyle Yeni Şafak Gazetesi'nde, sinema yazarlığı yaptı. Çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında sinema alanında danışmanlık yapan ve 2017'de devraldığı Malatya Uluslararası Film Festivali'nin direktörülüğünü iki yıl yürüten Suat Köçer, TVNET televizyonunda Sormasam Olmaz isimli sinema programını hazırlayıp sunuyor. Köçer, çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında sinema alanında danışmanlık yapıyor. Yazarın ikisi hikâye, biri sinema ve biri de roman olmak üzere yayımlanmış 4 kitabı bulunuyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir