Bürokrasi ve Vicdanın Çırpınışları

Her yıl büyük bir heyecanla beklediğimiz ve yılın iddialı filmlerine ev sahipliği yapan Berlin Film Festivali, bu yıl daha öncekilerden farklı bir yapıda gerçekleşecek. Pandeminin etkilerini hala daha göstermesinden 71. Berlin Film Festivali de nasibini aldı. Her yıl klasik olarak Şubat ayında gerçekleştirilen festival bu yıl iki aşamalı olarak gerçekleştirilecek bildiğiniz üzere. Festivalin ilk aşaması, şu günlerde jüri üyeleri ve basının filmleritakip edebileceği şekilde çevrim içi olarak gerçekleştiriliyor. İkinci aşamanın gerçekleşeceği 9-20 Haziran tarihlerinde ise seyircilerin de katılabileceği Yaz Özel (Summer Special) adındaki fiziki gösterimler olacak.

71. Berlin Film Festivali’ni bizler için bu yıl daha özel kılan bir nokta daha bulunuyor. Festivalin uluslararası çağdaş sinemanın nabzını tutarken yenilikçi, cüretkar ve alışılmadık örneklere yer verdiği Panorama bölümünde yarışacak 19 film arasında bu yıl bizden bir film de yer alıyor. Türkiye’yi bu yıl Berlin’de temsil edecek Ferit Karahan’ın Okul Tıraşı filmi, bölüm kapsamındaki ilk gösterimini 1 Mart Pazartesi günü gerçekleştirerek dünya prömiyerini yaptı.

İlk uzun metrajı Cennetten Kovulmak ile 50. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film ödülünü kazanan Karahan’ın yeni filmi, baskı ve disiplinin yoğun olduğu bir yatılı okulda hastalanan arkadaşını doktora götürmeye çalışan; fakat okulun bürokrasisini, idarenin vurdum duymazlığını ve zor coğrafi koşulları aşmak zorunda olan Yusuf’un hikâyesini anlatıyor. Çekimleri 2019’un ilk aylarında Van’ın Bahçesaray ilçesinde gerçekleştirilen filmin oyuncu kadrosunda ise Ekin Koç, Mahir İpek, Cansu Fırıncı, Melih Selçuk ile birlikte çocuk oyuncu Samet Yıldız yer alıyor. Bu uzun girizgahın ardından dilerseniz filmin değerlendirmesine geçelim.

Sistemin Sembolik Tasviri: Yatılı Okul

Ülkenin doğusunda yılın altı ayı karla gömülü bir yerleşim biriminde yer alan yatılı okul öğrencilerinin içinde bulundukları sistemin bir temsilini yansıtan banyo sahnesiyle başlıyor film. Henüz karakterlere, olaya ve diğer değişkenlere alışamadan yönetmen seyirciyi gerçek ve mecazi anlamda soğuk bir duşa sokuyor. Filmin ana omurgasını oluşturan bu olayın ardından ise farklı yönlere dağılan kollarda bir yolculuk bekliyor seyirciyi. Ailelerinden uzakta eğitim görmekte olan çocukların yaşamı, her biri kışlayı anımsatan odalar, ranzalar, banyo, yemekhane ve revire sahip bir yatılı okulun varlığı ile ilk anından itibaren içine hapsediyor. Tüm mekanlar; soğuk, güçlü, sert, acımasız ve bürokrasinin kaşları çatık o halini birebir yansıtıyor adeta.

Olay Örgüsünü Besleyen Çatışmalar Zinciri

Filmin ana ekseni erkin bireyler üzerindeki etkisine odaklanarak temeli son derece kuvvetli bir şekilde doldurularak neden-sonuç ilişkisiyle veriliyor. Öğrenci ve öğretmen gibi iki zıt kutbu temsil eden karakterlerin bu çatışması da filmin her anında tüm davranışlarda açıkça ve gizliden gizliye ekrana yansıyor. Filmin ilk anlarındaki banyo sahnesinde öğretmen tarafından verilen cezayı uygulamakla yükümlü banyo nöbetçisi de 1971 yılında gerçekleştirilen Stanford Hapishane Deneyi’ni akla getiriyor. Philip Zimbardo isimli bir sosyal psikolog tarafından yapılan deneyde insanların sosyal rolleri kazandıktan sonraki davranışlarındaki ani değişim ve acımasızlıkları filmdeki malum sahnede açıkça görülüyor.

Çarpıcı Bir Ülke Otopsisi

Yusuf’un hasta olan arkadaşını doktora götürme çabası ve bu çabasının ilk dakikadan itibaren bürokrasi, erk ve hiyerarşi kavramlarının da derinliklerine inerek bir yatılı okul özelinden ülkeye dair otopsi gerçekleştiriyor. Okuldaki revirin bitap haldeki durumu, izinli olan müdürün bir şekilde okulda olması, görevlilerden birinin gülünç sebeplerden ötürü okulda olmaması, muhasebecinin akıl oyunları vb. benzeri durumların sisteme dair hem gülünç hem de acınası tespitler sunması da filmi izlerken ülke gerçeklerini bir kez daha tokat gibi yüzümüze vuruyor.Revirin hemen girişinde yer alan buzlu alanda düşme tehlikesi yaşayan karakterler ve hasta olan öğrencinin alnına elini götürerek ateşini kontrol ettikten sonra verilen “Ateşi de yok aslında” tepkisi, sistemin içinde çürümüşlüğü de sembolik olarak oldukça akıllıca özetliyor.

Sistemin içinde despotizmi adeta iliklerde yaşatan mekan kullanımları, çoğunluğu Van’da yaşayan çocuklardan oluşan oyuncu kadrosu, her biri incelikli bir şekilde işlenen öğretmenleri, doğru noktalara parmak basan teşhisleri, kar manzaraları ve hikayenin tamamen doğal akışı içinde hiçbir şekilde müziğe yer vermeden yalın bir anlatım sunan Ferit Karahan, son derece olgun bir filme imza atmış. Dram türünün tüm inceliklerini oya gibi işlediği senaryosunda hedefi tek bir yöne çeviren yönetmenin usta işi dokunuşla final anlarında ters köşe yapması da adeta damaklarda güzel bir tat bırakıyor.

Berlin Film Festivali’nin ardından ilerleyen aylarda çeşitli festivallerde ismini sıklıkla duyacağımız Ferit Karahan imzalı Okul Tıraşı ile karşılaştığınızda bir şans vermenizi şiddetle tavsiye ederim.

1996'da doğdu. Üniversite için geldiği İstanbul'da kültür sanat sarhoşu olduktan sonra hayatı tamamıyla değişti. Gerçek sinemayla tanışması 2015 yılında İstanbul Film Festivali ile gerçekleşti. Film festivalleri vazgeçilmezi. "Film sinemada izlenir" anlayışının yılmaz destekçisi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir