İyi Olmak Nereye Kadar?

Ayhan Sonyürek uzun bir aradan sonra ‘İyi Biri’ filmi ile tekrar sinemaseverlerle buluştu. Hatay’da başlayıp Mersin’e kadar uzanan ve yol filmi diyebileceğimiz ‘İyi Biri’ Mızrap ve köpeği Karakız’ın etrafında şekilleniyor. Ailesi ile yaşayan Mızrap 40’lı yaşlarında bekar ve işsizdir. Babası ile tartışma sonucu yollara düşen, Mersin’de ki askerlik arkadaşının yanına gitmeye karar veren Mızrap’ı yol boyunca Karakız yalnız bırakmayacaktır.

51. Antalya Altın Portakal Fİlm Festivali’nde gösterilen ve ‘Ulusal İzleyici Ödülü’ alan ‘İyi Biri’ yerli film bolluğunda ancak vizyon yüzü görebildi. Çekimleri Güney’de gerçekleşen ve hatta isminin bir ara Güney olması da düşünülen film, o yöreye has unsurların izini sürerek karakter merkezli bir hikaye sunuyor.

Çocuk ruhlu Mızrap yaşının çok gerisinde bir hayat sürmektedir. En iyi dostu Karakız’la köyde keyifle yarış yaparken birden karşısına dikilen babasından duyduğu acımasız sözlerle hayatının ibresini değiştirmeye karar verir. Ailesinin istediği şekilde bir evlat olamadığı için maruz kaldığı gerçeklerle artık yoluna farklı şekilde devam edecektir. Arkadaşından gelen davetle yola çıkarken, ona vadedilen iş ve eştir. Yani hayatta varolması için gerekli iki şey! Toplumun seçenekleri azaltarak bu iki şıkka abanıp insanları buradan tanımlama çabasının sonucu, herkesin birbirinden kaçınılmaz olarak beklediği olmazsa olmazlar. Mızrap bunlardan yoksun olduğu sürece içindeki iyi niyet ne karşılık bulacak ne de değer görecektir. Yol boyunca uğradığı duraklar, yani hayatına girip çıkan insanlar ne kadar geçici ise Karakızla dostluğu da o kadar kalıcıdır. Anlaşılmak bir yana hor görülen, tepeden bakılan, tercih edilmeyen ve hatta kandırılan biri olarak yaşamaya mecburdur adeta. Şöyle bir soru gelebilir akla: Bütün bunlar iyi birilerinin başına geliyorsa, hayata tutunmak için kötü mü olmayı seçmeli? Film böyle iddialı bir önerme sunmuyor, sadece bu şekilde yaşayan insanların tarafına doğrultuyor kamerasını? Toplumda halihazırda mevcudiyetlerini sürdüren bu insanlar ‘asalak’ olarak değerlendirilmekten çıkarılıp farkına varılmalı ve kendini toplumun içinde kaybeden insanların kaybettikleri bir takım değerleri de bu insanlar vesilesiyle tekrar kazanmaları için bir fırsat olarak düşünmeli. Mızrap’ın ne olursa olsun kimsenin kalbini kırmaması, yardımseverliği elinden bırakmaması ve insanlara şüphe ile yaklaşmayıp inanması temel prensipleri. Belki de başka türlü davranmayı bilmiyor; ne yapsa kirlenemiyor ve bozulamıyor. Yol boyunca başına gelenler kendine referans olurken geldiği son nokta da yaşadığı kırılma, artık çıkar bir yol kalmamasının neticesidir.

Mızrap’ın hayatına giren; kısmen uzun vadede kısmen de kısa vadede onu etkileyen kişi ve olaylar yönetmenin meramını anlatmak için bir araç olmaktan öteye gidemiyor. Filmin içinden bir unsur olmaktan ziyade dışarıdan enjekte edilerek didaktizmi de kendine rehber edinip seyirciye ders verir nitelikte. Ormanda saklanan devrimciler, onları arayan jandarma ve aralarında köprü kuran kör kadın, onuncu yıl marşı gibi ironik göndermeler filmin zayıf tarafları.
Sıradan hayatının içinde yeterince sivrilip göze batarken karşısına marjinal bir kadının çıkması ve ona karşı hissettiği duyguların karşılıksız kalması ‘yetersiz’ iyi biri (mi) düşüncesini getirir akla. Bir nevi tercih edilmeme durumuna düçar olur. Filmin sonunda yaşadığı kırılma noktasının temeli de burada atılır. Her seferinde Mızrap aleyhine neticelenen yaşananlarla karakterdeki evrilme kendini haklı çıkaran bir yere varacaktır.

Yol boyunca karşılaşılan farklı insanlar ve hikayeler filmin bütünlüğünü zedelese de ana karakterimiz tutkal göreviyle hikeyeyi sırtında taşımaya devam eder. Yoğun şivenin kulağı tırmaladığı ve hatta başarılı oyuncu Cengiz Bozkurt’un dahi kurtaramadığı film adının hakkını veremeyip iyi bir film dedirtemiyor.

PAYLAŞ

Zehra Ayçiçek: 1980 İstanbul doğumluyum. Sarıyer İmam-Hatip lisesinden 1996’da mezun oldum. Şu an İstanbul Üniversitesi Felsefe (Açıköğretim) son sınıftayım. 2010’da Tarih Kültür derneğinde düzenlenen fotoğrafçılık kursuna, İsmek ve BİSAV’da da Osmanlıca kurslarına katıldım. Bir dönem BİSAV’ın sanat, edebiyat ve sinema seminerlerini takip ettim. Film Arası Dergisi’nin Mart 2014’de Beyoğlu Gençlik Merkezi’nde düzenlediği Sinema okuluna katıldım. Şu an Film Arası Dergisi bünyesinde aktif olarak görev alıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir