“Anlamak Emek Vermeyi Gerektiren Bir Durum”

Söz Kısa Filmcilerde röportaj serisinin 93. haftasından herkese merhaba. “Eğitimde fırsat eşitliği” teoride her ne kadar kulağa hoş gelse de dünyanın pek çok noktasında yerini eşitsizliğe bırakıyor. Bu durumu gerçek hayatında bizzat yaşayan Leyla Vatankorur ise Mavi Bisiklet’in bol ödüllü senarist ve yapımcısı Nursen Çetin Köreken’in hikayesine ilham olan bir halter sporcusu. Yönetmenin yüksek lisans tez çalışması ile akademik literatüre de giren ve kendi geliştirdiği oyunculuk metodu ile çekilen Leyla, COVID-19 nedeniyle derslerini online sistem üzerinden takip eden fakat bozuk bilgisayarı yüzünden bir çıkmaz içine giren Leyla Vatankorur’un hikayesine ortak ediyor.

Filmin yönetmeni Nursen Çetin Köreken ile gerçekleştirdiğim bu röportajda filmi, hikayesi, çekimleri, gelecek hedefleri ve merak ettiğim başka noktaları da konuşma fırsatı buldum.

Herkese keyifli ve ilham veren okumalar.

Filmin yazım, hazırlık, çekim ve post prodüksiyonu ne kadar sürede tamamlandı?

Leyla’nın hikayesine ilk kez yerel bir gazete haberinde rastladık. Akşehir’deki iptidai şartlarda kurulmuş bir halter salonundan Türkiye şampiyonu çocuklar ve gençler çıktığından bahsediliyordu. Sonradan o salondan çıkan genç bir halterci kızımız Avrupa üçüncüsü oldu ve dünya şampiyonasına katıldı. Haberi gördükten sonra bu konuda bir şeyler yapma ihtiyacı duyduk. COVID-19 dönemi olmasına rağmen küçük bir ekiple Akşehir’e gittik ve halter salonunda çekimler yapmaya başladık. Zor şartlarda antrenman yapan çoğu aynı zamanda çalışmak zorunda olan çocukların hikayelerini daha yakından gözlemledik. Bir haftalık çekim sürecinden sonra İstanbul’a döndük. Tabii gördüklerimiz bizi çok etkilemişti. O süreçte halterci çocukların bir belgesel çalışmasını yapabileceğimiz fikri daha ön plandaydı. Ben çektiğimiz tüm görüntüleri tekrar izledim. Bu kez yavaş yavaş kız çocuğu haltercilere ve özellikle Leyla’ya yoğunlaşmaya başladım. Kameraya sıcak gelen, doğal bir yüzü ve enerjisi vardı. Onun evinde de bazı çekimler yapmıştık. O dönemde okullar online olarak devam ediyordu ve Leyla da derslere evden bağlanıyordu. Fakat çok zorlanıyordu çünkü doğru düzgün bir bilgisayarı yoktu. Burada kurmacanın ve senaryo yazarlığımın alışkanlıkları devreye girmeye başladı. Leyla ile ilgili tüm gözlemlerim ve çekimlerimizle onun üzerine bir kısa film hikayesi kurabileceğimizi düşünmeye başladım ve kısa bir hikaye yazdım. İlk taslak hikayem sonunda çektiğimiz filmin ilk temellerini oluşturuyordu. Bu sırada Film Tasarımı alanında yüksek lisans yapmaya başlamıştım. Yüksek lisans dersleri sırasında özellikle sinemada çocuk oyuncular ve gerçekçilik kuramı üzerine odaklanmayı seçtim. Bu konuda örnek incelemeler yaparak makaleler yazdım. Özellikle Vsevolod Pudovkin’in Shakhmatnaya goryachka (Satranç Ateşi) filmi üzerinde durdum. Gerçek bir hikayenin geçek karakterleri ile içine biraz da kurmaca katarak bir film yapmak üzerine araştırmalarımı derinleştirmeye başladım. Ladri di biciclette (Bisiklet Hırsızları) ve Les quatre cents coups (400 Darbe) filmleri üzerine makaleler yazdım. Picasso’nun özellikle Güvercinli Çocuktablosunu inceledim ve çocuk temalı tabloları üzerine yoğunlaştım. Yılmaz Güney sinemasında çocuk karakterlere bakışla ilgili bir makale daha yazdım. Tüm bu süreçler, halterci çocuklarla ilgili yaptığımız çekimler ve bütün araştırmalarım sonucunda Leyla’nın baş karakter olduğu, gerçeklerden beslenen, içinde biraz da kurmaca ögeler olan bir kısa film senaryosu yazmaya yöneldim. Bağımsız sinemada çocuk oyuncuların var olma biçimleri konusunu da tez konum olarak belirlemiştim. Leyla kısa filmini de tezimin bir paçası yapmaya karar verdim. Bu aşamada ikinci kez Akşehir’e giderek halterci çocukları tekrar çektik. Tabii Leyla bu kez ana odağımızdaydı. Leyla ile vakit geçirdikçe kısa film süreci beni daha da heyecanlandırmaya başladı. Kamera önünde ona bazı tekniklerle yeteneğini daha rahatça gösterebileceği egzersizler yaptırdım. Annesi ve babasıyla de bazı çalışmalar yaptım. İkinci çekimlerimizden sonra senaryoyu yazmaya başladım. Bir yandan da yüksek lisans tezimi yazıyordum. Senaryo ve tez yazımı bir arada devam ediyordu. Senaryoyu tamamladıktan sonra filmin çekim süreci için ekip arayışına başladık. Ekiplerin alışık olduklarının dışında yeni bir şeyi kabul etmeleri kolay olmuyor. Ekibi kurarken de bu sürece ve o doğal çekimlere rahatça uyum sağlayabilecek küçük bir ekip oluşturmaya çalıştık.

Filmin ön hazırlık aşamasında Leyla ve ailesi ile senaryodaki temalar üzerine oyunculuk ve yaratıcı drama teknikleri başta olmak üzere birçok çalışmalar yapmaya başladım. Senaryoyu karakterlerime vermeden senaryodaki temaları ve sahneleri, yaptığımız çalışmalar esnasında tam olarak anlamalarına yardımcı oldum. Orada da en çok yine kendi gerçek yaşamlarındaki kaynaklarından faydalandım. Onları küçük küçük dönüştürme yoluna gittim. Tabii filmi oyunculara senaryo vermeden çekeceğim için ekibimi de ikna etmem gerekti. Çünkü faklı bir şey yapmak istediğiniz zaman alışılmış sistemde çalışma refleksinde olan insanlarda bazı konuları dönüştürmek zaman alıyor.

Ön yapımda Leyla ve ailesiyle yaptığım çalışmalar sayesinde çekimlerimiz çok rahat geçti. Sahnelerden önce oyuncularla sadece sahnedeki replikleri üzerine yine senaryoyu hiç vermeden çalışmalar yaptık. Kendi dil yapılarına uygun cümleler bulmaya ve dönüştürmeye çalıştık. Filmi hep doğal ışıkla çektik. Her zaman gerçekçiliğin izini sürmeye ve onu aramaya gayret ettim. Film bittiğinde ve son sahneyi çektiğimizde Leyla, ailesi ve hatta ekip bile bu sürecin nasıl bu kadar kolay bir şekilde tamamlandığına şaşırdı. Leyla, bir filmde başrol oynamıştı ve bu çok doğal, onun kendi yaşamını sekteye uğratmadan, kendi kaynaklarının içinden doğarak olmuştu.

Filmin kurgusunu Ümit (Köreken) ile birlikte yaptık. Normalde daha uzun olabilecekken 15 dakikalık bir süre hikayenin özünü anlatmak için yeterli görünüyordu. Sound design aşaması da benim için çok önemliydi. Çünkü filmin müzikleri ve sound design çalışmaları için halter salonunun seslerinden, müsabaka hissinden, heyecandan beslensin istiyordum film. Filmin seslerini de kaydeden ve uzun yıllardır birlikte çalıştığımız Ozan (Türkyılmaz)’la filmin tüm sound design çalışmalarını ve müziklerini yaptık. Sette de bulunduğu için atmosferi çok iyi tanıyordu ve tam da istediğim gibi bir sound design süreci geçirdik. Bu süreçte yüksek lisans tezimi de tamamlamıştım ve 2021 yılı eylül ayında tezimi teslim edip diplomamı aldım.

Leyla’yı bitirdiğimizde ilk olarak Berlinale’in Generation bölümünde gösterilmesini, orada dünya prömiyeri yapmasını istiyorduk. Berlinale’e başvurumuzu yaptık ve sonuçlar açıklandığında seçilmediğini gördük. Her filmin yolculuğu kendine özeldir ve festivallerin seçkileri ya da seçkicileri o yıl bir tema etrafında filmler tercih edebilirler. Bu durum bir yanıyla öznel bir süreçtir. Leyla kendi yolunu bulacaktı elbette. Filmin uluslararası bir kısa film festivalinde dünya prömiyeri yapmasını önemsiyorduk. Bu sırada bir e-posta aldık: “Berlinale’de kısa film seçici kurulundayken olağanüstü kısa filminiz LEYLA’yı izlemekten büyük zevk aldım. Seçici kuruldaki çoğumuz filminizi sevmemize rağmen Generation’ın beş kısa filmlik programında ne yazık ki yer bulamadık. Şimdi size ulaştım ve sanat yönetmenliğini yaptığım kısa film festivaline LEYLA ile katılmanızı çok isterim.” Böylece Leyla’nın festival yolculuğu başlamış oldu.

Filminizin senaryosunu aynı zamanda bir halter sporcusu olan Leyla Vatankorur’un gerçek hikayesinden uyarlayarak yazdınız. Leyla ile nasıl tanıştınız?

Leyla ile Akşehir’de beden eğitimi öğretmenliği yapan ve aynı zamanda halter antrenörü olan Murat Korkmaz’ın kendi imkanları ile okuldan arta kalan zamanlarında gönüllü bir şekilde Akşehir’deki çocukları ve gençleri halter sporu ile tanıştırıp buradaki çocuk ve gençlere bir hedef kazandırdığını öğrendiğimizde tanıştık. Buradan bir belgesel yapabilir miyiz diye yola çıktık. Yaşadığımız yüzyılda gönülden yapılan çalışmaların önemine vurgu yapmak istedik. Azaldı çünkü bunlar. Biz hem Mavi Bisiklet’te hem de ilk uzun metraj filmim Üç Arkadaş’ta filmde oynayan çocuk ve gençlere ve hatta yetişkinlere gönüllü eğitimler verip filmde rol alabilmelerine olanak verdiğimizde buralarda yarattığımız etkinin kendi doğal ortamında nasıl çiçek açtığını gördük. Bu heyecanla antrenör Murat Korkmaz’ın kendi gayreti ile oluşturduğu derme çatma bir salonda halter çalıştırdığı çocuklar arasında tanıdık Leyla’yı. Tabii birçok çocukla tanıştık. Hikayelerini dinledik. Çoğu yoksul, yetim, öksüz ve gariban çocuklardı. Leyla’nın hikayesini dinlediğimde sezgilerim burada bir şey var dedi. Gittik ailesi ile tanıştık. Benim için annenin/kadının yaşamdaki rolü çok önemli. Leyla’nın annesi Sadiye Hanım’ın ilkokul mezunu olmasına rağmen girişimci bir kadın olması ve kızının antrenmanları için 45 dakikalık yolu göze alarak bu antrenmanlara eski model aracı ile bizzat kendisinin götürüp getirmesi; yıllardır öğrenilmiş çaresizlikle hareket etmek yerine elindeki sınırlı imkanları çocuğu için seferber etmesi benim için emek vermek, sorumluluk almak budur dediğim bir şey. Leyla’nın annesi Sadiye Hanım’ın içinde bulunduğu tüm güçlüklere rağmen yapabileceklerine odaklanması, öğrenmeye, yeniliğe açıklığı ve mücadeleci, girişken yapısı ve Leyla’nın babası İbrahim Bey’in de açık fikirli bir baba oluşu ve bana güvenmeleri Leyla’nın ortaya çıkmasına olanak verdi.

Filminiz ve senaryosu aynı zamanda yazmış olduğunuz “LEYLA FİLMİNDEN HAREKETLE BAĞIMSIZ TÜRKİYE SİNEMASINDA GERÇEKÇİLİK KURAMI KAPSAMINDA ÇOCUK KARAKTERLER” başlıklı yüksek lisans tez çalışması ile akademik literatüre de girmiş durumda. Dilerseniz biraz da bu tez çalışmasını ve neden bu konuyu seçtiğinizi dinleyelim sizden.

Bu tez çalışmamın amaçlarından biri gerçek bir karakterden yola çıkarak Leyla adlı filmin çekimlerini gerçekleştirip bu çalışmamdan hareketle dünya sinemasında ve 90’lı yıllardan bugüne dek Türkiye Bağımsız Sineması’nda çocuk karakterlerin başrollerde olduğu gerçekçi bir yaklaşımla ele alınan filmlere karakter seçimleri penceresinden bakıp filmlerin çocuk oyuncularla kurdukları ilişkiler üzerine eğilmekti. Diğer bir amacı 20 yılı aşkın bir süredir özellikle çocuk, genç ve kadınlara yönelik gerçekleştirdiğim yaratıcı drama, edebiyat, tiyatro, oyunculuk, yazı, resim, fotoğraf ve sinema alanındaki çalışmalarımdaki bilgi, birikim, deneyim ve araştırmalarımı özellikle çocuklara ve gençlere özgü kendi doğalarına uygun biçimde ve kendi biricik potansiyellerini dikkate alarak bir filmde nasıl rol alabileceklerine dair geliştirdiğim yöntemi bu alanda çalışma yapmak isteyen sanatçılara uygulanabilir, örnek bir kaynak sunmaktı.

Bundan hareketle sinema tarihinde başrolünde çocuk bir karakterin olduğu filmlerden en çok etkilendikleriniz neler oldu şimdiye kadar?

Birçok film var sevdiğim. Les quatre cents coups, Los olvidados, Ladri di biciclette, Le gamin au vélo, A Pál utcai fiúk, Stand by Me, The Boy in the Striped Pajamas, Khane-ye doust kodjast?, Lion, Life is Beautiful, The Pursuit of Happyness, Pay It Forward, Little Miss Sunshine ve Billy Eliot filmleri çocukların yer aldığı etkilendiğim filmler arasında.

Ortaokul öğrencisi olan Leyla, COVID-19 nedeniyle derslerini online sistem üzerinden takip eder. Bilgisayarı bozuk olduğu için de derslere telefondan katılır fakat bilgisayardan yapılması gereken bir proje ödevini bilgisayarı bozuk olduğu için yapamayacak durumdadır. Özellikle pandemi sürecindeki online eğitim meselesi maddi imkansızlığı olan pek çok öğrenciyi ciddi etkiledi. Sizin bu süreçteki gözlemleriniz ve tanıklıklarınız senaryonun yazım sürecine ne ölçüde katkı sağladı?

Pandeminin dünyayı yeni bir düzen oluşturulmak üzere ortaya çıktığını düşünüyorum. Bu yeni düzene eski, bozuk bir bilgisayar, yapı ya da işleyişle uyum sağlamanız mümkün olmaz. İnsanları her yönüyle değişime zorunlu kılan bir süreçti pandemi. İnsanın bilinmeyen bir durum karşısında yaşamda kalmak üzere bütün şartlarını değiştirmesi ve yeniden yapılandırması olarak değerlendiriyorum bu dönemi. Leyla senaryosunda eski, bozuk bilgisayar, kendisine bile faydası olmayan, olamayan bireyler ve yapılar karşısında Leyla’nın kendisini çaresizliğe bırakmak yerine sınırların ötesine bakmaya cesaret etmesini ve kendisini var etmek üzere çözümler bulmayı seçmesini tercih ettim. En zor şartlarda bile emek vererek, çalışarak ışığın ve üretimin peşinden gitmek umudu var eder.

İçinde bulunduğu zorlu koşuldan bir çıkış yolu arayan Leyla, tablet yardımı için başvuru formu doldurup teslim etmek ister ama at yarışıyla ilgili tüyolar alan sorumsuz bir müdürle karşılaşır. Bilgisayar hediyeli halter yarışması ilanını görüp adım atmak isteyince de annesinin kısıtlamasıyla karşı karşıya kalır. Burada çocukların eğitimi için yeterli koşulları sağlayamayan sistem mi hatalı yoksa mevcut durumu daha da zorlu kılan bireyler mi?

Anlamak emek vermeyi, sorumluluk almayı ve konfor alanından çıkmayı gerektiren bir durum bence. Düşünmenin ve sorgulamanın olmadığı, farklı noktalarda duran insanların iletişim kuramadıkları bir coğrafyada bireyler de sistem de bir kördüğüm halinde. Bu diploma sahibi olmuş ancak değer sahibi olamamış eğitimli (!) kişilerde de eğitim almamış, alamamış kişilerde de ne yazık ki kısır döngü halinde sürüp gidiyor. İnsanın içine doğduğu sistemdeki kısır döngü ancak sistemdeki birinin sorumluluk almayı seçmesi ile dönüşüyor.

Leyla, içinde bulunduğu mevcut duruma karşı her daim bir çözüm arayışı içinde ve bu da onun güçlü iradesinin en büyük göstergesi. Karşılaştığı zorluğa isyan etmeden bir çıkar yol bulmak için çabalayan o azmi, yetişkinler olarak ilerleyen yaşlarımızda kaybediyor muyuz sizce?

Her çocuk özeldir ve her çocuk bir bireydir. Leyla filmi bir çocuğun / bir genç kızın kısıtlı imkanlar içerisinde kendi çözümlerini bulma hikayesidir. Aynı zamanda toplumumuzdaki kız çocuklarımızın azmini, çalışkanlığını ve zorluklar karşısında buldukları yaratıcı çözümler buluşlarının altını çiziyor.

İrade sahibi olmayı insan kendisi tercih eder bana göre. Bu bilinçli bir seçimdir. Düzeni olmayan yapı içerisinde fayda noktasında duran insan güruhu arasında kendi çözümlerini var edebilecek iradeyle durabilmek ve bu duruşun getirdiği acıyla birlikte yol alabilmek yürek ister. Ben bu meseleyi çocuk yetişkin diye ayırmaksızın Yaşar Kemal’in “İnsan, evrende gövdesi kadar değil yüreği kadar yer kaplar” sözündeki gibi bir yürek meselesi olarak görüyorum. Gerisi hep lafügüzaf, hep bir kılıf.

Özellikle ülkemizde eğitimde fırsat eşit(siz)liği konusunu, arka planında ekonomik, sosyal ve siyasi boyutlarıyla geniş bir perspektifte ele almamız gerekiyor. Mevcut toplumsal yapıda zengin ve fakir arasındaki uçurumun daha da artmasının yarattığı bu fırsat eşitsizliğinin eğitimde yol açtıklarına dair görüşleriniz neler?

Şimdiye kadarki yaşamsal deneyimimde hayatın adil olmadığını gözlemledim. Doğduğunuz, büyüdüğünüz aile, coğrafya herkese aynı hakları, ekonomik ve sosyal imkanları sunmuyor. Bu durumda önemli olanın insanın kendisinin en iyi versiyonunu yaratmak üzere kendisine her gün bir önceki günden daha iyi olmak adına emek vermesi için kendi sorumluluğunu alması olduğuna inanıyorum.

Filminizin kadrosunda amatör oyuncular mevcut. Aynı zamanda “çocuklar için sinema oyunculuğu” metodu ile çektiğiniz filmde oyunculara senaryo vermeyerek filmin temaları ve sahneleri üzerinde çalışılan özel tekniklerle çekimler gerçekleştirdiniz. Bu metodu merak edenler için biraz daha açabilir misiniz? Aşamalar nasıl ilerliyor ve özellikle dikkat ettiğiniz noktalar neler oluyor?

Pudovkin’in Shakhmatnaya goryachka (Satranç Ateşi) filminde yaptığı çalışmanın benzer bir örneği olarak Leyla gibi bir filmin hikayesine de önce gerçeği kayda alma aşaması ile başlanır. Daha sonra filmin hikayesine konu olacak çocuk karakter(ler) belirlenir. Çocuğun gerçek öyküsü incelenir. Bu incelemenin ardından çocuğun yaşam öyküsü, yeteneği ve karakterine uygun bir film hikayesi yazılır. Hikayeye uygun senaryo yazıldıktan sonra çekim öncesinde o senaryodaki gerçek karakterlere uygun spesifik çekim öncesi, çekim aşaması, çekim sonrası, filmin festival süreci aşamalarına yönelik çalışmalar planlanır. Sonra filmin çekileceği bölgede araştırma, iletişim, tanıtım, iş birliği ve saha araştırmalarını yapılması aşamalarına geçilir. Bütün bu aşamalar yerine getirildikten sonra film hazırlık, çekim, çekim sonrası ve filmin festival süreçleri hayata geçirilir.

Çocuklar için sinema oyunculuğu metodumla çocuklara sonuç odaklılık yerine süreç odaklılığı önermekteyim. Onları oyun duygusu içinde tutarak sorumluluk bilinci ile deneyimlemenin yaşama bakışlarında yapacağı değişimleri göstermeyi hedeflemekteyim. Çocuğun bir gün ünlü olacağını bekleyen veli için de bu süreç eğitici / öğretici bir sürece dönüşerek çocuğun üzerindeki yük alınıp yeteneklerini ve kendi potansiyelini ortaya koymasını sağlayan süreçsel bir çalışma planlamaktayım. Filmin fikir aşamasında itibaren sürece dahil edilen ve bu kapsamda kendi gerçek yaşam hikayeleri üzerine bir film kurgulanan çocuklar çekimler tamamlandığında, sektörün filmi başarılı ya da başarısız olarak değerlendirmesinden azade bunu bir süreç olarak görmeye devam etmesi ve bunun bir kişisel mesele olarak algılanmaması adına çalışmalarımı yapamaya devam ederim. Böylelikle çocukların kendi sosyal evrelerine uyumunda daha rahat etmelerini amaçlıyorum.

Daha önceden yapımcılığını üstlendiğiniz belgesel ve uzun metraj projeler de var. Tabii kısa film bunların yanında daha farklı dinamiklere sahip. Bir kısa metraj projeyi diğer türlerden ayıran belli başlı noktalar hangileri sizce?

Yapımcı ve senarist olarak farklı türlerde projeler ve bu projelerin en uygun anlatım biçimlerinde üretimler yapmayı seviyorum. Her birinin dinamiği ve şartları bambaşka. Kısa metrajı diğer türlerden ayıran en temel özelliği kısa öykü veya bir şiir tadında oluşudur. Bir diğer önemli özelliği de daha bağımsız olma olanağı sunmasıdır. Meselesini damıtarak öz bir biçimde anlatıyor olabilmesi de bir başka güzelliğidir kısa filmin.

Dünya sinemasına baktığımızda kısa filmlere uzun metraj filmler kadar değer verildiğini görüyoruz. Nitekim Safdie Kardeşler, Luca Guadagnino, Yorgos Lanthimos, David Lynch ve Pedro Almodóvar gibi usta isimler kısa filmler de üretiyorlar. Bizim sinemamızda ise kısa filmlere daha çok uzun metraj çekmeden önce bir sıçrama tahtası olarak bakılıyor fakat son yıllarda bu durum değişmekte. Sizin bu konudaki düşünceleriniz neler?

Hayat hem kısa hem uzun. Hem planlarımız doğrultusunda apaçık hem de ansızın gelen durumlarla beklenmedik. Bana göre film yapmak da böyle. O yüzden anlatmak istediğiniz konuyu, hikâyeyi sinemanın hangi türü ve biçimi en iyi ifade edecekse o alanda üretim yapmak benim için heyecan verici. Kısa metraj benim için Çehov’un, Sabahattin Ali’nin öyküleri, Montaigne’in denemeleri ve şiirler gibi. Hayatın koşuşturmacası içerinde kısacık aralarda hayata dair tazelendiğim ve nefeslendiğim bir alan. O yüzden uzun metraj yapmaya ve geliştirmeye devam ederken de bu alanda üretmeyi sürdürüyorum. Çekimlerini tamamladığımız üç kısa filmimin kurguları üzerinde çalışmaya devam ediyoruz. Diğer yandan üç yeni kısa film projesi daha geliştiriyorum. Kısa film çekmeyi ve kısa filmle anlatmayı bu anlamda sözünü ettiğiniz usta yönetmenler gibi bir başka seviyorum.

İlerleyen süreç için üzerinde çalıştığınız başka projeler varsa ufak tüyolar alabilir miyiz?

Çalışmak ve üretmek benim hayat felsefem. Yine çocukların merkezde olduğu dünyadaki zorbalıklara dair bir araya geldikleri bir dijital dizi, hayallerini gerçekleştirmeyi konu alan bir animasyon film senaryosu ve dizi, yine çekeceğim üç kısa film ile ikinci ve üçüncü uzun metraj filmimin fonlama süreci; bunların yanı sıra Ümit’in (Köreken) yönetmenliğini yapacağı üçüncü ve dördüncü uzun metraj filmlerin fonlama süreci ile kadınların başrolde olduğu kriminal bir dijital dizi ve yine kadınların başrollerde olduğu entrikanın olduğu bir günlük dizi üzerinde çalışmaya devam ediyoruz.

Çağımız teknoloji ve medya, sosyal medya çağı. Dolayısı ile çocuk ve gençlerin bu alanlarla bilinçli bir şekilde üretime yönelik çalışmalar yapabilmesi için kurduğum DramaLab Akademi’de eğitimler veriyorum. Donanımım disiplinlerarası olduğu için bu alandaki tüm birikim ve deneyimlerimi çocuklara ve gençlere yönelik geliştirdiğim yöntemle paylaşıyorum. Hayal eden, çalışan, üreten insanların önüne önyargılar, hasetlikler, zorbalıklar, vs. bir sürü engel çıkıyor. Önemli olan bu engellerle çok fazla zaman harcamadan çözüm yolları bulmaya odaklanarak üretmeye, çalışmaya, hayal etmeye ve ilerlemeye devam etmek.

Projenin ruhuna uygun hazırladığınız özenli sorularınız için teşekkür ederim.

PAYLAŞ

1996'da doğdu. Üniversite için geldiği İstanbul'da kültür sanat sarhoşu olduktan sonra hayatı tamamıyla değişti. Gerçek sinemayla tanışması 2015 yılında İstanbul Film Festivali ile gerçekleşti. Film festivalleri vazgeçilmezi. "Film sinemada izlenir" anlayışının yılmaz destekçisi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir