Hitchcock’a “Renkli” Bakmak

Nisan ayında başlayan 40. İstanbul Film Festivali maratonu, kısa süre önce gerçekleştirilen son gösterimlerle sona erdi. Festivalin bu yılki en özel bölümlerinden biri ise hiç kuşku yok ki Hitchcock Renkli idi. Normal koşullar altında bu bölümdeki filmleri geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen ve yönetmenin 40. ölüm yıl dönümüne denk gelen 39. İstanbul Film Festivali’nde izleyecektik fakat salonlarda gösterimlerin istenilen koşullarda gerçekleştirilememesi nedeniyle bu özel bölümün gösterimi festivalin 40. yılına sarkmış oldu. Bu noktada festival yönetiminin filmleri beyazperdede gösterme ısrarı oldukça doğruydu ve sinemaseverler olarak bunu en özel şekilde deneyimlemiş olduk.

Yapıtları yalnızca sanat değil felsefe ve psikoloji alanlarında da konu edilen, dünya sinemasını ve çağdaş sinemacıları derinden etkileyen gerilim ustası Alfred Hitchcock’un filmlerini beyazperdede izlemek, genç kuşaklar için oldukça farklı bir deneyim oldu. Usta sinemacının yönettiği, her biri bir başyapıt olan 15 uzun metrajlı renkli filmin yenilenmiş kopyalarından kasım ve aralık aylarında gösterildiği seçki, yönetmenin filmografisine farklı bir açıdan yaklaştı. Yönetmenin kariyerindeki renkli çektiği 15 filmin de gösterildiği bu özel bölümün tema sponsorluğunu ise Nippon Paint üstlendi.

Seçki kapsamında yönetmenin seyirciye buluşan filmleri arasında Hitchcock’un ilk renkli filmi, yapımcılığını kendi üstlendiği ilk film Rope (1948),Hitchcock’un tek kostümlü dönem filmi, karanlık bir sırra sahip Under Capricorn (1949),Grace Kelly’nin ilk Hitchcock filmi Dial M for Murder (1954), gelmiş geçmiş en iyi filmler listelerinde düzenli olarak boy gösteren başyapıt Rear Window (1954), romantik hırsızlık-dedektiflik öyküsüyle To Catch a Thief (1955), klasik Hitchcock geriliminden uzaklaşıp kara komedi sularına yelken açtığımız TheTrouble with Harry (1955), yönetmenin 22 yıl arayla iki kez çektiği ve “Que sera sera” şarkısıyla ünlenen The Man Who Knew Too Much (1956),kahramanın yükseklik korkusunu vermek için geliştirilen ve bugün bile filmin adıyla anılan “dolly-zoom” efektiyle de sinema tarihine geçmiş Vertigo (1958),Bond filmi olmayan en iyi Bond filmi North by Northwest (1959),Hitchcock’a neden “Gerilimin Ustası” şanının yakıştırıldığını gösteren filmlerden The Birds (1963),Hitchcock’’a göre “prensle dilenci kızın hikâyesi” Marnie (1964), iki diplomatın gerçek hikâyesinden esinlenerek yazılmış politik gerilim Torn Curtain (1966), belli karakterleri belli renklerle kodlamasıyla da ilgiye değer bir Soğuk Savaş filmi Topaz (1969),Hitchcock filmografisinin en sert, en grafik gerilimi, seri katil hikâyesi Frenzy (1972) ve Hitchcock’un kariyerinin son filmi Family Plot (1976) yer aldı.

Bölüm kapsamında 13 film izledim ve bunların her biri de birbirinden özeldi. Tabii beyazperdede bu deneyimi yaşamak başlı başına bir heyecan unsuruydu. Benim için en özel olan ise Rear Window, To Catch a Thief, Vertigo, North by Northwest ve The Birds filmlerinin gösterimi oldu. Zamana meydan okuyan bu filmlerin on yıllar boyunca değerinin artarak devam etmesi ve daha çok sinemaseverle beyazperdede buluşması temennisiyle.

8-19 Nisan 2022 tarihleri arasında gerçekleştirilecek 41. İstanbul Film Festivali’nde görüşmek dileğiyle.

 

 

 

 

 

1996'da doğdu. Üniversite için geldiği İstanbul'da kültür sanat sarhoşu olduktan sonra hayatı tamamıyla değişti. Gerçek sinemayla tanışması 2015 yılında İstanbul Film Festivali ile gerçekleşti. Film festivalleri vazgeçilmezi. "Film sinemada izlenir" anlayışının yılmaz destekçisi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir