“Şehri Anlatmaya Devam Edeceğim”

Aysim Türkmen, büyükşehirle derdi olan bir yönetmen. İstanbul ağırlıklı belgesel geçmişinden sonra Çekmeköy Underground’la ilk kurmaca uzun metraj filmini çekmiş oldu. Fakat belgesel çekmeye de devam edeceğini söyledi. Antropolog olması ve şehir eksenli işlere imza atması bundan sonraki hayatında da temel meselesi olacak. Kendisiyle belgesel-kurmaca ekseninde son filmi Çekmeköy Underground üzerine konuştuk.

Röportaj: Zehra Ayçiçek

İlk uzun metraj filminizi çektiniz. Daha önce belgesellerinizle tanıyorduk sizi. Belgeselden uzun metraja geçiş süreciniz nasıl gelişti?

Aslında ben belgeseli kurmacadan çok fazla ayırmıyordum. Kurmacayı çektikten sonra daha çok ayırmaya başladım. Süreç çok daha sıkıntılı ve başka türlü zorlukları var. Belgeselde baştaki süreç zorken, burada sonraki süreç zor. Kurmaca çekmeyi düşünmeye başlamıştım. Bir yandan da şehirle ilgileniyorum ben, derdim şehir. Formatların içinde çok fazla takılmıyorum bu anlamda. Belgesel mi kurmaca mı diye de ayrıştırmıyorum. Çekmeköy’de gezinirken bir duvar yazısı görüp insanlarla tanışınca bu güzel bir film olur diye düşündüm. Muğlak çok alan vardı. O muğlak alanlardan harika bir film çıkacağını hissettik. Mahallenin gençleri enteresan bir hikâye anlatmıştı biz de o hikâyenin peşinden gitmeye başladık.

Gençlerin anlatılarının filme katkısı büyük bu durumda.

Önce geldiler Küllü Harap’ın hikâyesini anlattılar ama sonra sanırım hikâyenin biraz hassas olduğunu fark ettiler. Duvar yazısından yola çıkarak belgesel düşünüyorduk, çocukların her biri de farklı açıdan anlatıyordu hikâyeyi; birisi aşk hikâyesi, birisi gasp hikâyesi anlatıyordu. Başka biri bir psikolojik çöküş hikâyesi olarak anlattı. Harikulade bir film hikâyesi çıkmıştı. Ancak bir gün Çekmeköy’de 10 saat bekledikten sonra çocukların gelmeyeceğini anladık. Biz de o zaman kendimiz yazmaya karar verdik. Sokaktan beslenen, sokağı takip eden bir sinemacı olduğum için gidip orada beklersem bu hikâyenin devamı gelecek gibi hissediyordum. Ancak birkaç kere gidip geldikten sonra kütüphaneye çekilip artık gitmemeye karar verdim. Senaryo için başka bir etaba geçmiştik. Mert İzcan ile araştırma sürecine girişmiştik ancak daha sonraki etapta Şirin Güven ile devam ettik. Farklı aşamaları oldu, aşama aşama belgeselden kurmacaya geçtik.

SENARYO YAZMAK BÜYÜLEYİCİ

Belgesel niyetine başlayıp şartlar gereği uzun metraja dönüştürmüşsünüz?

Aklımda yok da değildi. Kurmacayı çok seviyorum ve düşündüğümden de güzelmiş çünkü bir dünya yaratıyorsunuz ve yaşıyorsunuz, bir süre karakterlerle değişik şekillerde ilişki kuruyorsunuz onların kendi var oluşları oluyor onlar öyle devam ediyorlar. Büyüleyici bir şey senaryo yazmak. Belgesel de çekeceğim ama kurmacaya devam etmeyi düşünüyorum.

Şehir üzerine hikâyeler anlatmaya devam edecek misiniz?

Ben şehre bakıyorum daha çok. Hayata da İstanbul üzerinden bakıyorum. Mesela şu an İstanbul’un bir bölgesi ilgimi çekmeye başladı. Kadıköy’de gezmeye başladım. İki farklı yer var. Biri Moda sahili, diğeri Moda’ya giden sahil. Beni Moda tarafı ilgilendirmiyor, aslında orası da ilginç Cihangir oraya kaydı çünkü. Ama Kadıköy sahili daha renkli. Metro erişimi olduğu için her yerden farklı kesimlerden insanlar gelip orada buluşuyor. Orası onlar için bir nefes alanı. Enteresan duvar yazıları var ilgimi çekiyor. Kadıköy’e oradan bakmak istiyorum. Beyoğlu’nun yerine geçmek üzere. Her gün Kadıköy’ün farklı bir yüzü ile karşılaşıyorum. Enteresan bir dinamiği var oranın. Bir de Abdülhamit üzerine bir projem var. Biyografi değil, yaşamındaki 12 senelik sürgün dönemini merak ediyorum. Bir de Abdülhamit belgeselci ve arşivci, bütün ülkeyi fotoğraflatmış bir insan; fotoğrafla nasıl bir ilişkiye girdi? Derdi neydi, neyi anlatmaya çalışıyordu? Bir ülkenin başındayken birden her şeyden habersiz bırakılma psikolojisini merak ediyorum. Araştıracağım, bir kere gittim Alatini Köşkü’ne kapalıydı.

Abdülhamit projesi belgesel mi olacak?

Tarihle ilgili belgesel yapmak çok çok zor bir şey. Canlandırma da benim belgeselde hazzettiğim bir şey değil. Tarihi yansıtma biçimleriyle ilgili deneysel bir şey yapılabilir.

Belgeselden farklı olarak kurmaca da ne tür zorluklar yaşadınız?

Başta para bulmak çok zor. Para bulup çekince bitmiyor sıkıntı, post aşaması başlıyor dağıtım- pazarlama vs. bu filmin çalışması bir sene daha gidecek. Sinemanın her noktasında oldum hemen hemen. Çekmeköy Underground için beş seneye yayılan bir süreçten bahsedebilirim. Çekimler üç hafta sürdü. Para sıkıntısından dolayı senaryoda değişiklik yapmak zorunda kaldık. Beş haftalık planlamıştık ama üç hafta çektik, küçük bütçelerle çalışmaya alışığım. Bakanlıktan aldığım destekler oldu. Belgeselde bir karakteri izlemeye başlıyorsunuz belirli bir yerde zor bir durum, kameranın evine girmesi, dükkânına girmesinden sıkılmaya başlıyor karakterler insan ve vazgeçenler oluyor. Altı ay bir insanla çalışıyorsunuz sonra o insan size dönüp devam etmek istemediğini söylüyor. Demese bile o zorlama hali de bizi zorluyor. Sonuçta insanların özel hayatına giriyoruz. Her şey yolunda gidip çekildikten sonra elde materyaller olunca kurguda hikâyeye dönüştürüyorsunuz. Kurmaca da ise hikâyeyi ilk önce çıkartmak zorundasınız ve kurgu aşaması belgesel gibi olmuyor.

Antropologsunuz, şehir üzerine ve ağırlıklı olarak İstanbul üzerine belgeselleriniz var. Çekmeköy Underground filminizde de betonlaşma ile dönüşen bir yerde sitelerde yaşayan insanlarla varoş kısmındaki insanları bir araya getiriyorsunuz. Şehir ve üzerinde yaşayan insanlar sizin temel meseleniz diğer projeleriniz de bu yönde mi olacak?

Açık radyoda Metropolitika programı yapıyorum. On seneye yakın bir süredir radyo programım devam ediyor, on sene antropoloji üzerine ders verdim. Kente araştırmacı gözüyle bakıyorum sürekli. İstanbul’daki dönüşümün farklı boyutlarına, Galata’da mahallenin soylulaştırılmasın baktım. Mahallenin zengin ve sanatçı kesimi tarafından zengin bir muhite dönüştürülmesine, Sulukule’de mahallenin güç erki tarafından dönüştürülmesine baktım. Çekmeköy Underground’da da dünya dinamiklerinin oluşturduğu yeni şehrin mahalleye etkisine baktım. Üçleme oldu. Hızla dönüşen ve dönüşümün veçhelerini yaşayan bir kent. Ben de bu dönüşümleri takip ediyorum. Filmin sosyal yapısını belgesel araştırmacı kimliğimle öyle kurdum sonra karakterlere ve dramatik yapıya yöneldik. Arabesk bir karakter var, bir de yeni şehrin şekilli delikanlısı var; bu iki karakterin çarpışmasını ve birbirine bakmasını (aynalar o yüzden vardı) anlatmak istedik. Bizim gündelik hayatta yaşadığımız o kültürde hem iç içe hem çatışan hem yan yana hem sırt sırta olan iki ayrı dinamiği yansıtmaya çalıştık.

Filmde kurulan çatışma şiddete dönüşmüyor daha naif bir dil kurulduğunu görüyoruz.

Büyük çatışmaların olmadığı bir film yapmayı baştan düşünüyordum. Ben mahallelere baktığımda, yoktur demiyorum ama ben öyle bir çatışma durumu görmedim. Çatışmalar, gerginlikler, uyuşturucu kullanımı var ama o tansiyon çatışmaların olduğu, büyük çetelerin olduğu, çetelerin birbirine girdiği bir alan değil. Gündelik hayatın içinde hissettiğim şeyi yansıttım. İstanbul’un hissini yakalama derdim vardı. Sonuçta Paris’te çekmiyoruz, Paris gettolarında günde 50 tane araba yakıldığı söyleniyor.

Daha insani ve duygusal yönlerine odaklanmışsınız karakterlerin. Onların arasında bir sorun yok ama güvenlik görevlisi ile tartışıyorlar.

Güvenlik görevlisi mekânsal olarak ayrıştıran sistemin parçası. Duvarı örüp, jiletli teli çekip, kamerayı ve kapıya güvenlik görevlisini koyduğunuzda, ben senden farklıyım seninle ilişki kurmayacağım diye bir tavır koyuyorsun aslında. Sitelerde oturamayanların ne düşündüklerinin farkında olmuyor site sakinleri. Sitelere kapanmak başlıbaşına gerginlik unsuru. Kapandıkça dışarısı kendini dışlanmış hissediyor. Dışarıya dönmüş güvenlik kamerası sürekli izliyor ve dışarıdakileri suçlu olarak ihbar ediyor. Ben de sokağımda rahat yürüyemiyorum ama genç alt kesimler için bu daha ciddi bir tehdit.

Filminizi izlerken aklıma Kara Köpekler Havlarken ve Başka Semtin Çocukları geldi.

Evet üçüncüsü de Bornova Bornava. Biz bu üç filmi çok izledik. Onlardan çok uzak olmayan bir yerde duruyor Çekmeköy Underground ama biz o tarz bir çatışma hikayesi yapmamayı tercih ettik. Sitede yaşayan zengin kız Alevi- Kürt, çocuğun babası dindar ama bir kimlik çatışması oluşturmadık. Müteahhitle evlenince örtünen Leyla, Sulukule’de çalıştığım süreçte şahit olduğum bir durumdu.

FİLM TANITIMIMIZDA UNDERGROUND

Film tam anlamıyla içinize sindi mi?

Evet sindi. Ben istediğim şeyi yaptığıma inanıyorum. Verilen çabanın karşılığının çıktığını düşünüyorum ama (klasik olarak denir ya) buna karar verecek olan seyirci yine de.

Gişe olarak beklentiniz ne yönde?

Filmi seyirci heyecanla karşılıyor. Ben umutluyum. Tanıtım olarak sosyal medyayı kullanıyoruz. Müziklerimiz Pasaj müzikten çıkıyor. Klibimiz yayınlandı, diğer müzikler de yayınlanacak (https://www.youtube.com/watch?v=ha0vBI_OfcA). Elimizden geldiğince filmi yaymaya çalışıyoruz. Ama doğal olarak tanıtım sürecimiz de underground yollarla oluyor. Güzel bir şey bu.

Ağustos 2010’da yayın hayatına başlayan aylık sinema dergisi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir