Ertem Eğilmez İmzalı En İyi 10 Film!

Türk Sineması’nın 100 yılı aşkın tarihine baktığımız zaman; Yeşilçam’ın naifliği ve aydınlığı temsil edişiyle diğer dönemlerden ayrılıp ön plana çıktığına şahitlik ediyoruz. Keza Yeşilçam dönemini toplumsal sorunlar çerçevesinde, bir mutluluk arayışı olarak da nitelendirebiliriz. Ancak Yeşilçam sinemasında mutluluğa ulaşmak için kat edilen yolda; zengin-fakir, namuslu-namussuz kavgaları sıkça karşımıza çıksa da mutluluk çoğunlukla ulaşılması zorunlu olan bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bu mutluluk kavgası içerisinde, özellikle 70’lerde bayrağı eline alıp olanca gücüyle zirveye çıkan isim ise Ertem Eğilmez oluyor. Kurduğu Arzu Film ile Yeşilçam dönemine farklı bir boyut kazandıran, yapım şirketi ile hala “ekol” adıyla anılan, ekibi içerisinde yakaladığı birliktelik duygusunu olanca samimiyetiyle beyazperdeye aktarmayı başaran Eğilmez, herkesin mutabık olduğu şekilde döneminin en büyük sinemacısı olarak farklı bir konumda bulunuyor. Şu an sinemamızda usta diye tanımladığımız birçok oyuncunun, başyapıt diye nitelendirdiğimiz filmlerin çoğunun Ertem Eğilmez’in mutfağından çıkması da tüm bu başarılı birlikteliğin iyi sonuçları olarak günümüze kadar uzanıyor. Ertem Eğilmez, birçok filmin yapımcılığını, senaristliğini üstlenmiş olsa da onun en çok ilgi gören yapımları yönetmen koltuğunda oturduğu filmleri oluyor. Çektiği filmler günümüzde hala popülaritesini koruyup, ilgi çekerken biz de sizler için Ertem Eğilmez’in yönetmenlik koltuğunda oturduğu, samimiyetiyle içimize işleyen en iyi 10 film filmini derledik. Gelin Yeşilçam’ın sımsıcak bu dönemine hep birlikte göz atalım…

 

 

10 – KÖYDEN İNDİM ŞEHİRE

Halit Akçatepe, Zeki Alasya, Metin Akpınar ve Kemal Sunal’ın 4 kardeşi oynadığı film; hazine bulmak adına İstanbul’a gidip, elleri boş bir şekilde köylerine dönen, döndüklerinde gömüyü tarlalarında bulan 4 kardeşin hikâyesinin anlatıldığı Salak Milyoner’in bıraktığı yerden devam ediyor. İstanbul macerasından sonra altınları tarlalarında bulan 4 kardeş tam muratlarına erdiklerini düşünürken bu sefer de altınları bozdurma macerasının peşinden sürüklüyorlar bizleri. Himmet Ağabey’in altınları sayma sekanslarıyla akıllara kazınan film; kardeşlerin bir yanda zengin olma hayallerini anlatırken bir yandan da metropol hayatında var olabilmenin zorluğunu, paranın odak noktasına yerleştiğinde her bireyin insanlıktan çıkabileceğini ve en önemlisi çıkar ilişkilerini eğlenceli bir dil ile anlatabilmeyi başarıyor. Aslında filmin bize sorgulatmayı seçtiği bir başka soru ise para; mutluluk için çözüm müdür? Aralarındaki bağlılığın zengin olma hayaliyle git gide zedelendiği kardeşler bir yanda, şark kurnazı diye nitelendirebileceğimiz Ali Rıza Emmi bir yanda para ile erişebileceklerini düşündükleri yapay mutluluğun peşinde git gide benliklerini kaybederlerken film bize güldürü seviyesini en üst düzeyde tutup eğlendirmekten de geri bırakmıyor.

 

9 – SÜT KARDEŞLER

Halit Akçatepe’nin kurnazlıklarıyla bin bir türlü karışıklığa sebep olduğu Süt Kardeşler; kimin kim olduğu muğlâklığı içerisinde ve Gülyabani hikâyesiyle Yeşilçam döneminin en eğlenceli filmleri arasında yer alıyor. Kerami Bey’in Melek Hanım’ı delirtip konağını almak için başvurduğu Gülyabani numarası, konak ahalisini korkutan bir gelişme olsa da, Şaban, Bayram, Ramazan üçlüsüyle birlikte onlara kumandanlık eden evin abisi Hüsamettin’in gayretleriyle, tüm gerçekler  gün yüzüne çıkarılacak ve Kerami Bey’in foyası ortaya dökülecektir… Tüm bu olaylar yaşanırken, konakta tamamen kimlik karmaşası içinde bulunan bahriyeli üçlüsü Şaban, Bayram ve Ramazan Gülyabani ile korkan konağı, her gün yaşanan farklı gelişmelerle şaşırtabilmekte ve izleyenleri de güldürmeyi başarabilmektedir. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Gülyabani adlı hikâyesinden Sadık Şendil tarafından senaryolaştırılan Süt Kardeşler; Ertem Eğilmez’in sihirli elleri ve başarılı oyunculuklarla birleştiğinde üst düzey bir işe dönüşüyor.

 

 

8- ŞABANOĞLU ŞABAN

Kemal Sunal, Halit Akçatepe ve Şener Şen üçlüsünü tekrardan bir araya getiren filmde; Şaban’ın askerde türlü sakarlıklarıyla delirttiği kumandanı Hüsamettin ile yolu bu sefer sivil hayatta kesişecektir. Teşkilatın aylardır yakalayamadığı Kadırgalı Eşref’i şans eseri yakalayan Şaban ve Ramazan, Nazır Paşa tarafından damadı Hüsamettin başında bulunduğu teşkilata gizli polis olarak atanır. İlk görevleri de Nazır Paşa’nın kardeşinin çalınan elmasını bulmak olacaktır. Tabii mesele Şaban olunca olaylar birbirine girecek ve içinden çıkılamaz bir hal alacaktır. Kemal Sunal ve Halit Akçatepe’nin iki zehir hafiyeyi oynadığı filmi Kemal Sunal’ın diğer “Şaban” temalı filmlerinden ayıran en büyük unsuru şüphesiz onu keşfeden yönetmen olan Ertem Eğilmez ile yakaladığı uyum. Ertem Eğilmez’in aynı oyuncu kadrosuyla çalışmayı yeğlemesi oyuncuların alışkanlığını ve özgüvenini iki katına taşırken, aynı karaktere can veren Kemal Sunal’ın performansını ise bir tık daha yukarı taşımasına olanak sağlıyor. Nitekim Kemal Sunal’ın diğer büyük destekçileri de Halit Akçatepe ve Şener Şen gibi iki büyük usta olunca, Şabanoğlu Şaban Türk Sineması’nın komediye en çok doyuran filmlerinden biri olarak öne çıkıyor.

 

7 – BANKER BİLO

Takvimler 70’lerin sonunu, 80’lerin başını gösterdiğinde Arzu Film Ekolü’nden yetişen Yavuz Turgul, artık senaryolarıyla daha fazla ön plana çıkmaya başlıyordu. Yavuz Turgul’un Sadık Şendil ile birlikte yazdığı Banker Bilo, hem dönemin mali yapısından kaynaklı ortaya çıkan bankerler konusunu günümüze taşıyor hem de saf bir köylünün büyük bir şehirde ayakta durabilmek için geçirdiği dönüşümü incelikle işliyor. Büyük umutlarla Almanya’ya gitmek için yola koyulan Bilo’nun, köylüsü Maho tarafından kandırılmasıyla İstanbul’un göbeğinde gelişen olaylar silsilesinde, Bilo sıkça kandırılacak, metropolde ayakta kalabilmeyi yediği kazıklar sayesinde öğrenecekken bir yandan da Maho, türlü alavere dalavere ile basamakları hızlı hızlı tırmanıp, zenginliğin tadını çıkaracaktır. Bir göç hikâyesi olarak başlayıp, dönemin sosyo-ekonomik yapısına yaptığı göndermelerle dikkat çeken Banker Bilo, saflığın ve temizliğin; kirlenmiş dünyada pek de uzun süre var olamayacağını klişe bir tabirle güldürürken düşündürmeyi başarabiliyor.

 

 

6 – SEV KARDEŞİM

Aynı ev çatısı altında yaşayan, bir sağır, bir kör, bir kekeme, bir güzel kız ve bir baba… Bu evde yaşayanları duyunca absürt hikayelerden pek de uzak olmadığımız gerçeği kulağımıza çalınıyor. Hülya Koçyiğit’in âşık olduğu, fabrikanın yakışıklı prensi Tarık Akan’ı girdiği bir iddia vesilesiyle tavlamaya çalıştığının hikâyesi olarak başlayan Sev Kardeşim, bize hem gerçek bir aşk hikâyesi servis ediyor, hem de bunu yaparken paranın gücünü test etmekten geri kalmıyor. Hulusi Kentmen’in fabrika yapmak için mahalledeki tüm evleri satın alma girişimine Münir Özkul evini satmayarak dik durmaya çalışsa da avukat Zeki Alasya ailenin peşini hiç rahat bırakmaz. Hülya Koçyiğit ise Hulusi Kentmen’in fabrikasında işçi olarak çalışmaktayken gönlünü Tarık Akan’a kaptırır, ancak fabrikanın yakışıklı prensini tavlamak için girmiş olduğu iddia yüzünden türlü yalanlar söylemesi onu kendinden utanır hale getirecektir. Ailesi ve aşkı arasında kalan genç bir kız, babasının ona sunduğu tüm şaşalı hayatı reddeden genç bir adam, tek derdi cebini daha fazla doldurmak olan fabrikatör bir baba ve sadece kızlarının mutluluğunu isteyen kocaman bir aile. Yeşilçam’ın kendine has melodram havasını sonuna kadar hissettiren Sev Kardeşim; aile olabilmenin, bağlığının para odaklı olmadığını, sevginin üstesinden gelemeyeceği duygu olmadığı gerçeğini sonuna kadar hissettirmesiyle ön plana çıkıyor.

 

5 – GÜLEN GÖZLER

Şener Şen’in Türk Havacılık Tarihi’nin efsane ismi Vecihi Hürkuş’tan esinlenilerek yaratılan “Vecihi” karakterine hayat verip devleştiği Gülen Gözler’de, doğramacılık yaparak ailesini geçindiren Yaşar Usta, bir yandan kızlarının evlilik ve aşk dertleriyle uğraşırken bir yandan da ondan gizlenen, gizlendikçe büyüyen sırlar etrafında ailesini bir arada tutmaya çalışır. Film bize bir yandan aile olabilmenin meşakkatli yolunu anlatırken bir yandan da birbirine kenetlenebilmenin önemine değiniyor. Bunu yaparken Yeşilçam’da sık sık karşılaştığımız, para ve değeri sorunsalı burada da karşımıza çıkıyor. Bir yanda çalıp çırparak zengin olan, herkesin burun kıvırdığı Yunus, diğer yanda bileğinin gücüyle, dürüstlüğüyle ayakta durabilmeyi başaran, herkesin saygı duyduğu Yaşar Usta. Tüm film boyunca alttan alta ilerleyen, paranın gücü ve insanlar üzerindeki etkisi konusu Yaşar Usta’nın çocuklarını birer birer evlendirmesiyle daha belirgin bir hal alsa da tam bu noktada kuvvetli manevi değerler tekrar su yüzüne çıkıyor ve yıkılması güç olan aile kavramını gözler önüne seriyor.

4 – NAMUSLU

İşletme sahiplerinin Arzu Film ve Ertem Eğilmez üzerine yaptığı baskılar sonucu o döneme kadar hep hikâyeyi güçlendiren ikinci adam olarak görmeye alıştığımız Şener Şen, Namuslu filmiyle ilk defa üzerine hikâye kurulan adam, başrol olarak karşımıza çıkıyordu. Filmin konusuna geldiğimizde ise Yeşilçam döneminde sıkça karşılaştığımız dönemin sosyo-ekonomik yapısına yapılan ağır eleştirilere bu filmde de şahit oluyoruz. Film; çalıp çırpmadığı için, dürüstlüğü yüzünden hor görülen, ailesi tarafından eleştirilen Ali Rıza’nın (Şener Şen), yüklü bir miktarda parayı çaldırmasıyla suçlu duruma düşmeyi beklerken bir anda herkesin takdir ettiği bir adama dönüşmesi aslında onu bu hikâyenin en şaşkını konumuna yerleştiriyor. Hikâye tam bu noktada akıllara şu soru getiriyor; çalmak takdire şayan bir durum mudur? Tüm devlet dairelerinde ki rüşvetçiliği yahut dürüst bir adamın yüklü bir miktarda para çaldığının düşünülmesi sonucu göklere çıkarılmasını göz önüne aldığımızda; toplum nezdinde kurnazlığın, gözü açık olmanın akıl işi bir durum olduğu gerçeği ile yüzleşiyoruz. Aslında bu da Ali Rıza’nın hırsız damgasıyla artmakta olan itibarına paralel olarak toplumun yozlaşmışlığını, insanların duruşuyla değil parasının gücüne göre değerlendirildiği bir toplum yapısının ön plana çıktığını bizlere gösteriyor. Başar Sabuncu’nun senaryosunu yazdığı Namuslu filminde Ertem Eğilmez bir yandan toplumun her bireyini ayrı ayrı iğneliyor, bir yandan da kendine has bir şekilde izleyenleri güldürmekten geri kalmıyor.

3 – ARABESK

Ertem Eğilmez’in son filmi olarak görücüye çıkan Arabesk, belki de dönemine kadar Türk Sineması’nda yapılmış en absürt iş olarak ön plana çıkıyor. Özellikle 90’larda yaptığı absürt işlerle adından sıkça söz ettiren Gani Müjde’nin ilk senaryo tecrübesini yaşadığı filmin absürtlüğünün altında onun parmağının olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.. Bir ağa kızı olan Müjde ve bir yanaşma oğlu olan Şener’in kavuşamama hikâyesini türlü enteresanlıklarla anlatan Arabesk, bir komedi filmi olarak türevlerinden ayrılabilmeyi başarıyor. Müjde’nin ağa babası tarafından kavuşmaları engellenip, yolları İstanbul’a düşen iki âşık, bir yandan İstanbul gibi büyük bir şehirde ayakta kalabilmek için uğraş veriyor bir yandan da onlara kötülük yapmak için dünyaya gelmiş olan Kaya’nın entrikalarından kaçıp her defasında kesişen yollarında mutlu mesut ilerlemek için çaba sarf ediyorlar.  Müjde ve Şener’in absürt aşk hikayesini anlatan Arabesk, adından da anlaşılacağı gibi içinde bulundurduğu arabesk değerlerle, komedide görmeye pek alışık olmadığımız unsurları bir potada eritip, izleyenlere eğlenceli bir film sunmayı başarıyor. Ertem Eğilmez’in hasta olduğu dönemde çekip, montajından kısa bir süre sonra vefat ettiği film, hem büyük ustanın son filmi olarak, hem de absürt komediye açtığı yol ile dikkat çekiyor.

 

2 – HABABAM SINIFI

Ülke sinemasının en unutulmaz serisinin ilk filmi olan Hababam Sınıfı, liseyi bitirmekte biraz geç kalmış bir sınıf dolusu genç ile öğretmenliğinin son yıllarını huzur içinde geçirmek isterken yolu Özel Çamlıca Lisesi’ne düşen Mahmut Hoca’nın hikâyesini anlatır. Toplumun her kesiminden farklı kültürleri temsil eden, biraz uçarı, biraz haylaz gençler ile onları hizaya getirmek için uğraşan; sert, disiplinli tabiri caizse hayatın sillesini yemiş deneyimli bir öğretmen olan Kel Mahmut’un bu hikâyesi saflığı ve eğlencesiyle ön plana çıkmayı başarıyor. Beraberinde getirdiği samimiyet duygusu ile yıllar geçse bile hala o ilk günkü tadı verebilen Hababam Sınıfı, gerek Rıfat Ilgaz’ın oluşturduğu mükemmel dünya ile gerekse bazı yönleriyle Yeşilçam’ın o dönemki yapısından kısmen ayrı tutulabilir. Örneğin Hababam Sınıfı’nda para ön planda değildir. Büyük bir zengin-fakir çatışması yoktur. Burada üst tabakayı temsilen konulan Müdür portresi karşımıza daha çok kötülüğün simgeleşmiş hali olarak çıkar. Bu da dolaylı yoldan da olsa parayı, paranın gereksizliğini bir kez daha gözler önüne serer. Ancak Hababam Sınıfı’nın başarısı, daha çok bizden biri olabilmeyi başarmasında. Aslında Ertem Eğilmez’in filmografisine baktığımız da en iyi yaptığı işlerden biri olarak kendini ve filmlerini toplumla bir tutabilmesi olarak gözükse de Rıfat Ilgaz’ın yarattığı dünyanın katkısı burada fazlasıyla ön plana çıkıyor. Hababam Sınıfı’nın aradan geçen 40 yıla rağmen ülke sinemasının hala en çok ilgi gören yapıtları arasında yer almasının altında aslında halk ile bütünleşebilmesi yatıyor…

 

1 – CANIM KARDEŞİM

Canım Kardeşim, Ertem Eğilmez filmografisinin belki de en spesifik filmi olarak ön plana çıkıyor. Komedi unsurlarının daha az, duygu yoğunluğunun daha fazla olduğu film de; üçkâğıt peşinde koşan iki sıkı dosttan Murat’ın babasını kaybetmesiyle üzerine yüklenen küçük kardeşi Kahraman’ın sorumluluğu hikâyeyi bambaşka bir yöne doğru götürürken; filmin bizler için hazırladığı büyük sürpriz ise daha büyük ve daha acı vericidir. Küçük Kahraman hastadır ve yaşayacak pek fazla ömrü kalmamıştır. Artık Murat ve Halit’in yapabilecekleri en doğru şey Kahraman’ı en iyi şekilde yaşatıp, tüm isteklerini yerine getirmektir. Ancak Kahraman’ın istekleri Murat ve Halit’in kolay kolay yerine getirebilecekleri istekler olmayacaktır. Onlar Kahraman’ı memnun etmek için uğraşırken girdikleri ruh hali ve ilerledikleri meşakkatli yol ise her dakikasında duygu yoğunluğunu en yükseğe çıkarmaktan geri durmayacaktır. Özellikle Kahraman rolüyle gönülleri fetheden ve filmin bu denli naif olmasındaki birincil etken olan Kahraman Kıral, hem tatlılığıyla filme ayrı bir büyü katıyor hem de çocuk yaşta gösterdiği performansla takdiri fazlasıyla hak ediyor. Filmi bu denli başarılı yapan aslında yaşanan her türlü kötülüğe, hatta ölüme rağmen Ertem Eğilmez’in herkesi filmin sonuna hazırlayabilmesi. Murat ve Kahraman’ın babasının ölümünü bile büyük bir ustalıkla dramatize etmeden geçiştiren Ertem Eğilmez hikâyenin duygu yükünü sırtlayacak filmin sonuna herkesi öylesine ince ince taşıyor ki belki de belli olan filmin sonu, vuruculuğunu zirvede yapabilmeyi başarıyor. Tüm bu parametreleri birleştirdiğimizde ise Canım Kardeşim, Türk Sineması’na adını altın harflerle yazdırmış usta yönetmen Ertem Eğilmez’in en iyi filmi olarak kendini ön plana çıkabilmeyi başarıyor.

 

Yazar: Polat Öziş

Ağustos 2010’da yayın hayatına başlayan aylık sinema dergisi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir