Cam Saydamlığında Bir Söyleşi

Röportaj: Regiman Deniz

Önce Görseller Aktı Gözünden… Kendi Deyişiyle “Kor ve Akışkan Camın, Kırılgan ve Katı Haline Dönüşümü”den Çok Etkilendi; Bir Sanat Eserinin Formsuz Halden Son Haline Ulaştığı Süreci Çağrıştırdı Zihninde… Bu Müzik İçin Besteleme ve Performans, Film İçin Kurgu ve Seyirciyle Bütünleşme Anıydı…

Bu Evrimin Hem Belgeselini Çekti Hem De Üzerine Elektro-Gitar Konçertosu’nu Besteledi: İşte Demir Demirkan’ın “The Glass – An Electric Guitar Concertosu”nun Hikayesi.

“CAM, İÇİNDE SİZDEN BİR HAYAT PARÇASI TAŞIR”

Demir Demirkan, Riva’daki Cam Ocağı Vakfı’nın tesislerine gide-gele, camın yapımına tanık oldukça hayran oluyor bu işçiliğe… The Glass – An Electric Guitar Concerto” isimli cam belgeseli ve belgeselle bütünleşik müziğinin temelleri bu hayranlıkla besleniyor. Demir Demirkan’a bu serüvene başlamasında kendisini etkileyen unsurları sorduğumuzda şunları söylüyor:

“Beni ilk cezbeden büyük fırınların içlerinin renkleri, camın kor halindeki akışkanlığı ve kor rengiydi. Bu magma görünümlü maddenin usta bir sanatçının elinde ve nefesiyle şekillenmesinin büyüsüne kapıldım. Fırından pipo denen metal çubuklarla camı aldıktan sonraki süreç sanki canlı bir varlık ile iletişim kurmak gibi. Yıllardır yaptığım içsel ve fiziksel çalışmalarımda nefesin benim için apayrı bir yeri var. Cama formunu vermek için içine nefes üflemek ona hayat vermek gibi. O nefes, o cam obje kırılmadan kaldığı sürece o anı kapsar ve sizden bir hayat parçası camın içinde yaşar.”

“CAM YAPIMI AŞIRI FİZİKSEL BİR SÜREÇ VE TEMELİ DE SANATÇININ RUHUNA DAYALI”

Cam sanatıyla ilgili kendisini en çok etkileyen öğenin ateşin görseli olduğunu belirtiyor Demir Demirkan ve sözlerine ekliyor: “ En yıkıcı doğal güçlerden birinin kontrol edilebilir bir şekilde insan ruhunu yansıtmakta kullanılmasına an be an tanık oluyorsunuz. Cam yapımı aşırı fiziksel bir süreç ve temeli de sanatçının ruhuna dayalı. Ateş ile camın şekillendirilip nihai haline getirilmesi bana müzik kompozisyon ve performans sürecini anımsatıyor. Müzik de en başta akışkan ve formsuz iken aynı cam gibi canlı bir varlıkmışçasına size karşı geliyor ya da uyum sağlıyor. En sonunda aldığı formda her ne kadar sanatçının payı büyük olsa da elde olmayan ve kendiliğinden oluşan birçok etken var.”

ÇEŞM-İ BÜLBÜL VE NAZAR BONCUĞU BU TOPRAKLARIN SANATI

Belgeselde Çeşm-i Bülbül ve nazar boncuğu yapımına ağırlık verilmesinin nedenini Demirkan’a sorduğumuzda şunları söylüyor: “Filmimde özellikle tanıtmaya çalıştığım Türkiye’de yapılan belli başlı cam sanatlarından Çeşm-i Bülbül, nazar boncuğu yapım süreçleri var. Çeşm-i Bülbül Osmanlı’dan bu yana bu toprakların cam sanatı olarak yaşamış. Aynı teknikle üretim yapan yabancı sanatçılar da var, ama özellikle ülkemizde ibrik, vazo, bardak, lokumluk, tabak ve çanak formlarında günlük hayata girmiş. Bu formlar Türkiye ile özdeşleşmiş. Bu teknikleri sanatlarında uygulayan ustaları ön plana çıkarmak istedim.Nazar boncuğu da aynı şekilde büyük ölçüde Türkiye ile özdeşleşmiş camdan yapılma bir form. Bununla ilgili çekimleri özellikle Nazarköy’de (Kurudere köyü) yapmak istedim. Bunun en büyük sebebi, Nazarköy’deki ustaların hala boncukları otantik, binlerce yıl önce tasarlanmış fırınlarda yapmaları. Otantik çamur ve tuğladan yapılmış bu fırının önünde yere oturmuş çalışan ustaları gördüğünüzde etkilenmemek elde değil. Özellikle yaz aylarında gece çalışan bu ustalar, aşırı ısınan bir atölyede neredeyse sabaha kadar çalışıp modern ve otantik formlarda nazar boncuğu üretiyorlar. Ateş, duman, cam ve büyük
ölçüde emek ile yoğurulan bu çalışmaya bütün dünyanın tanık olması gerek diye düşünüyorum.”

Sonrasında sohbet kendi akışkanlığında ilerliyor:

Çekimler ne kadar sürdü?

Çekimler Haziran 2015’den Eylül 2015’e kadar sürdü. Montaj süreci de Eylül, Ekim ve Kasım aylarında gerçekleşti.

“3 TEMEL KONUYA ODAKLANDIM: OBJE, TEKNİK VE SANATÇI”

Film ve klip çekmek arasında benzerlikler var mı?

The Glass / Cam senaryolu bir film değil. Dolayısıyla herhangi bir senaryolu çekimden çok farklı. Klip sonuçta 3-4 dakikalık bir film. Cam projesi buna göre çok daha kapsamlı ve karmaşık bir süreç. Lojistikten tutun da kurguya kadar birçok değişken ile ilgileniyorsunuz. Tabi ki ön çalışma, çekim ve montaj süreci deçok daha farklı ve karmaşık. Klip çekerken önce bir şarkı var. Şarkıyı bütün filmin omurgası olarak kullanıyorsunuz. Çok farklı dünyalar.

Çekim sırasında unutamadığınız bir anektod var mı?

Belgesel için 10 farklı çalışma görüntüledik. Bunların bazıları 20 dakika kadar kısa bazıları ise günler sürdü. En zor tarafı her çalışma için sadece tek çekim hakkımızın olmasıydı. Elimizden geldiğince planlı bir ön çalışma ile her sanatçının üretim süreçlerini öngörmeye çalıştık. Sanatçıların çekimlerinden önce süreci defalarca prova ettik. Çekim anı geldiğinde artık pek müdahale şansınız olamıyor. Ancak biraz doğaçlama yapabiliyorsunuz. 3 ila 5 senkron kamera ile yaptığımız çekimlerde geniş planlar haricinde özellikle 3 temel konuya odaklandım: obje, teknik ve sanatçı. Sanatçının eline, yüzüne ve objeye odaklanmış üç kamera ile bu konuları işledik. Nazarköy’deki çekimin ayrı bir yeri var bende çünkü ekip başka şehirlerden gelip gece yarısı köydeki atölyede toplandı. Çekimi yaptık. Ben çoktan unutmuştum o günün doğum günüm olduğunu ama ekip bunu hatırlayıp hazırlık yapmış. O kadar işin arasında gecenin o saatinde pasta ve mumları bulup buna zaman ayırmışlar. Bütün ekip ve Nazarköy’deki çekimini yaptığımız ustalar ile doğum günümü kutladık. Bunun gibi kolektif işlerde ekip her şeydir! İşin ve tekniğin yanı sıra kurulan duygusal bağ çok ama çok önemlidir ve sonsuzdur.

YAKINDA DVD’Sİ ÇIKACAK

Film ve müzik ismini neden İngilizce seçtiniz?

Bestelediğim elektro-gitar konçertosunun ismi de film ile aynı “The Glass – An electric guitar concerto”. Filmin bütün müzikleri bu konçertodan türettiğimiz müzikler. İsimleri İngilizce kullandım; çünkü hem film hem de konçerto ülkemiz dışında da sunuluyor ve sunulacak.

Prömiyer yaptınız mı?

Elektro-gitar konçertosunun prömiyeri ABD’de North Carolina Üniversitesi’nde yapıldı. İlerleyen zamanda filmin görselleri eşliğinde bu konçertonun performansları da yapılacak.

Film içeriğinden özetle bahseder misiniz?

Belgesel iki film projesinin bileşiminden oluşuyor. Her sanatçı için 5’er dakikalık bölümler halinde montajladık filmi. İlk filmde sadece 10 sanatçının çalışmaları ortam sesi ve konuşma olmadan müzik eşliğinde sunuluyor. İkinci filmde ise sanatçıların röportajları atölye çalışmaları ile harmanlanarak montajlandı.

Belgesel nerelerde yayınlanacak, bilgi verir misiniz?

İlk etapta DVD olarak piyasaya çıkacak. Daha sonra gelişmelere göre iTunes’da ve muhtemel belgesel kanallarında gösterime girecek.

Ağustos 2010’da yayın hayatına başlayan aylık sinema dergisi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir